Hac

Hac dini sebeplerle, genellikle dinî önemi olan mekân ve yerlere yapılan ziyaret ve gezi. Hac aynı zamanda İslam dinindeki dinî bir ziyaret barındıran hac ibadetinin özel ismidir;

Hac veya hacc kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmiştir.[1] Böylece Türkçede hac ismi hem İslam'daki hac ibadetini hem de genel olarak dinî sebepli ziyaret ve yolculukları ve bu tip ibadetleri, belirli bir din gözetmeksizin, tanımlar. Türk Dil Kurumu sözlüğünde haccı şöyle tanımlar:
Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi.

İslam'ın beş şartından biri olan, Müslümanlarca zilhicce ayında Mekke'de yapılan Kâbe'yi ziyaret ve tavaf ibadeti.

Hac yolculuğuna çıkan, hac yapan kişilere hacı denir.

Hac kelimesi, lügatte kasd ve teveccüh mânasına gelmektedir. Dinî mânası ise, belli bir yeri, muayyen bir zamanda, belli hareketlerle ziyaret etmektir. Belli bir yer, Kâbe-i Muazama ve Arafat`tır. Muayyen zaman; Şevval, Zilka`de ve Zilhicce ayının ilk 10 günüdür. Belli hareketler ise; Kâ`be`yi tavaf, Arafatta vakfe, sa`y gibi hacca mahsus hareketlerdir.

Hac ibâdeti, İslâmın 5 temel esasından biridir. Hem beden, hem de mal ile yapılan bir ibadettir. Hicretin 9. yılında farz kılınmıştır. Farziyeti Kitab, Sünnet ve İcma` ile sabit olmuştur. Kur`ân-ı Kerîm`de haccın farziyetini bildiren âyet-i kerîme ve meâli şöyledir: وَللّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبيلاً

Hac, baştan sona temsilî hareketlerden meydana gelmiş bir ibadettir. Hac boyunca hacılar, adına ihram denilen kefene benzer dikişsiz bir elbise ile örtünürler. Bu hareket insanın ölmesini ve dünya ile alâkasını kesmesini temsil eder. Arafatta vakfe, mahşer gününün küçük bir nümûnesidir. Arafatta vakfeden sonra tekbirlerle Müzdelife'ye gelen hacılar, bayram gecesini orada geçirirler, bayram günü de Şeytan Taşlamak ve Kurban Kesmek üzere Mina'ya yollanırlar. Şeytan taşlamak şeytanın hile, desise ve vesveselerine karşı nefret duymanın bir remzi ve tezahürüdür. Aynı zamanda Hz. İbrahim'in (A.S.) Şeytan Taşlama sünnetine imtisal mânâsını da ihtiva etmektedir.

Hacılar kötülüğe olan düşmanlık ve nefretlerini, ellerinden geldiğince kötülüklerle mücadele edeceklerini, kötülüğün mümessili, şerlerin sembolü olan Şeytan'ı yine sembolik olarak taşlamakla ifade ettikten sonra, Allah yolunda canlarını vermeye hazır ve âmâde olduklarını göstermek üzere bir de kurban keserler. Hazret-i İsmail'in gösterdiği Hak yolunda kurban olma teslimiyetini yeniden yaşarlar. Bir dâva, hak dahi olsa, uğrunda seve seve can verebilecek müdafi ve taraftarları olmadan üstün gelemez. Bu bakımdan kesilen kurbanla hacılar gerekirse canlarını Allah yolunda feda edebileceklerini, kurban etmekten çekinmeyeceklerini sembolik olarak ifade etmiş olurlar. Tavaf, yani, Kâbe'nin etrafında dönme ise, kâinat nizamından alınmış bir ibadettir.

Kâinatta gezegenler, güneş, elektronlar, çekirdek, pervaneler ateş etrafında dönerler; bu dönüşle merkeze olan bağlılık ve aşklarını göstermiş olurlar. Bu bakımdan tevhid dîninin sembolü olan Kâbe etrafında dönüş de, dîne olan aşk ve bağlılığı sembolize eder. Kâbe'yi her dönüş bir merhale ve menzil aşarak 7 kat göklerin üstüne çıkmak, iç dünyamızda 7 basamaklı olan nefsin en aşağı tabakasından en üst basamağına yükselmek, insanî hayatın gayesine varmak, ruhanî hayata kavuşmak mânalarını da ifade eder.

Haccın pek çok hikmeti, maddî ve mânevî faydaları vardır. Bazılarına kısaca temas edip geçelim:

  • Mü'minler, aynı gaye ve inançla hac ibâdeti dolayısiyle bir araya gelirler. Dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan mahşerî bir kalabalık, ibadet şuuru ve heyecanı ile kâinatın yaratıcısına yönelerek ondan dilekte bulunur, mağfiret isterler, kâmil bir îmanla yaşayıp öylece ölmeyi niyaz ederler. Kazanılan mânevî hazla eskiden mevcut kötü huy ve alışkanlıklarını terk ederler. Ve Allah'ın emirlerine daha sıkı sıkıya sarılma şevkini elde ederler.
  • Ayaklar yalın, başlar açık olarak bütün hacıların beyaz örtülere bürünmesi âdeta Mahşer gününü hatırlatır. Böylece kalbler yumuşar, bakışlar başkalaşır, duygular heyecana gelerek mânevi bayram yapılır.
  • Bir emirle 14 asırdan beri milyonlarca insanı bu mukaddes beldelere koşturan Allah'ın azametini bütün duygularıyla kavrayan hacılar, milyonlarca insanın kendileri gibi düşünüp inandığını da bizzat görüp müşahede ederek insî ve cinnî bütün şeytanların şübhe ve vesveselerine 5 para kıymet ve ehemmiyet vermezler. İmanları kat kat kuvvet kazanır.
  • İslâm dîninin zuhur edip âleme yayıldığı, mücadelesinin verildiği, uğruna canların feda edilip kanlar akıtıldığı mukaddes beldeleri ve muhterem ve muazzez İslâm kahramanlarının mezarlarını ziyaret etmekle hacıların gönlünde İslâm'ı bütünüyle yaşama ve ona hizmet etmek aşk ve şevki uyanır. O eşsiz mücahidlere mânen hitab ederek:

"Size, bize bıraktığınız mukaddes emanetleri biz de bizden sonraki nesillere lâyıkı vechile tevdi edeceğimize söz veriyoruz..." derler.

  • Yolculuk esnasında karşılaşılan zorluklar ve mahrumiyetler insana nimetlerin kıymetini ve bunlara şükretmeyi öğretir. Mal ve mülkünden uzak kalmak, akraba ve dosttan ayrı düşmek, istirahat imkânı bulamamak, insana muhtaçlarla fakirlerin sıkıntılarını hatırlatır ve böylece onlara şefkat elinin uzanmasına vesile olur.
  • Hacda cihad sevabı vardır. Çünkü onda hem sefer hali, hem nefisle mücadele, hem eziyet ve yorgunluklara tahammül vardır. Hac ibâdetinin bu gibi mânevî ve ruhî fayda ve hikmetleri yanısıra maddî ve ictimaî bâzı faydaları vardır. Şöyle ki:
  • Hac, İslâm âleminin senede bir defa aktedilen umumî bir kongresi hükmündedir. Hac mevsiminde İslâm ülkeleri iç ve dış mes'elelerinde fikir birliğine vararak dış dünyaya karşı yenilmez bir kuvvet hâlinde topyekûn hareket etme imkânı bulurlar. Birbirleriyle tanışıp kaynaşma; kültür, fen ve san'at mübadelesinde bulunma imkânı elde ederler.
  • İslâm ülkelerinin beynelmilel bir fuarı mahiyetini arzeden hac mevsiminde her devlet maddî ve mânevî varlığını teşhir edebilir. Geri kalmış İslâm ülkelerine elbirliği ile yapılan yardımlarla o ülkeler kalkındırılır.
Allâhümme ente's-selâmü ve minke's-selâm fehayyinâ rabbenâ bi's-selâm ve edhılnâ bi-fadlike ve keremike dâre's-selâm. Allahümme zid beyteke hüden ve teşrifen ve ta'zimen ve tekrimen ve birren ve mehabeten. Allahümme tekabbel tevbeti ve ekıl usreti veğfir hatieti yâ Hannânü yâ Mennân... Kâbe'yi ilk görünce yapılacak duaların makbûl olacağına dair rivayetler vardır. Bunun için burada dua edenler: "Yâ Rabbi! Burada ettiğim ve bundan sonra edeceğim bütün dualarımı kabul buyur" demelidirler. Buradan başka duaların en çok makbûl olduğu yerler şuralarıdır:

1 - Tavaf yaparken,
2 - Rükn-i Yemâni'nin önünde,
3 - Makam-ı İbrahim'in orada,
4 - Safâ ve Merve tepelerinin üzerinde,
5 - Safâ ve Merve arasında sa'y ederken,
6 - Mina'da,
7 - Arafat'da,
8 - Müzdelife'de,
9 - Şeytan taşlama ânında,
10 - Mültezem'de. Mültezem, Kâbe kapısı ile Hacer-i Esved rüknü arasında kalan kısma denir.
11 - Zemzem kuyusunun yanında ve Zemzem içerken. Kâbe'yi ilk görünce yapılan duâlardan sonra, Kudüm tavâfına niyet edilerek Kâbe'ye yaklaşılır.

Hacer-i esved'in bulunduğu köşeye gidilir. Eğer durum müsaitse Hacer-i Esved öpülür. Bu mümkün olmazsa el sürülür. Buna da imkân bulunmazsa hizasında durularak istilâm edilir. Haceri Esved'i öpeceğim veya el süreceğim diye onun önünde izdihama sebebiyet vermek, etrafını ite kaka rahatsız ederek ona yaklaşmaya çalışmak doğru değildir. Uzaktan istilâm etmek de Hacer-i Esved'i öpmek ve elle tutmak sevabını insana kazandırır. Bu bakımdan hiç izdihama mahal yoktur. Bundan sonra tavaf bahsinde anlattığımız şekilde Kâbe 7 kere tavaf edilir. 7. kere Hacer-i Esved'in önüne gelince Kudüm tavafı tamamlanmış olur.

Hac