Bakan Dinçer, CNN Türk Eğrisi Doğrusu Programına Katıldı

Bakan Dinçer, CNN Türk Eğrisi Doğrusu Programında Taha Akyol’un ve Dicle Canova’nın Sorularını Yanıtladı. Bakan Dinçer : Bilgi gücü, siyasete, makama dayalı gücün, paranın hepsinden daha kalıcı ve daha dirayetli olan bir şeydir.
TAHA AKYOL- Değerli izleyenler, Eğrisi Doğrusu’na hoş geldiniz.

Bu akşam benden nasıl bir program beklersiniz? Ben, Türkiye’nin tartışılan konularından ziyade daha hayati olan bir konuyu bu akşam gündeme getirmek istedim. Yani, MİT-Emniyet-Yargı arasında bilinen ve hepimizi üzen son olaylar birçok televizyon kanallarında, bu arada da başta da CNN Türk’te ayrıntıları inceleniyor.

Ben bu akşam milli eğitim konusunu tercih ettim. Çünkü, milli eğitim konusu ta Tanzimat'tan beri bizim her devirde en önemli meselemiz olmuştur. Her devirde bizi o devrin şartlarında ayağa kaldıracak bir konu olmuştur. Milli eğitimde de son dönemde çok tipik, çok önemli bir gelişme oldu; öğrencilere tablet dağıtıldı. Tabletle birlikte milli eğitim bilgisayar çağına giriyor. Bu çağın hem imkanları, hem de bilgisayar bağımlılığı gibi birtakım muhtemel sakıncaları da karşımıza çıkabilecek. Ayrıca, öğretmen sorunları var, ayrıca milli eğitimde öğrencilere nasıl bir dünya görüşü verilmesi sorunu var. Milli eğitimde 12 yıllık eğitime geçilmesi sorunu var. Sınav sisteminin değişmesi sorunu var. Ben YÖK meselesini de ele alacağım. Konuğumuz, tahmin ettiniz Milli Eğitim Bakanı Sayın Profesör Ömer Dinçer.

Hocam, hoş geldiniz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Teşekkür ederim.

TAHA AKYOL - Size Hocam diyebilirim değil mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Memnuniyetle.

TAHA AKYOL - Bütün akademisyenlerde bu oluyor. Ahmet
Davutoğlu’na da hocam deyince memnun oluyor, yani bakandan ziyade hocam
sözünü; sizde de aynı şeyi görüyorum.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Kalıcı olan o. Yani, bu
yaptığımız görevlerin hepsi bir bayrak yarışıdır, bir gün başka bir arkadaşa
teslim edeceğiz ama, öbürü kalıcı olan bir şey.

TAHA AKYOL - Dediğim gibi, siz de ondan daha çok memnun
oluyorsunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ve şuna da inanıyorum
ben: Bilgi gücü, siyasete, makama dayalı gücün, paranın hepsinden daha kalıcı
ve daha dirayetli olan bir şeydir.

TAHA AKYOL - Çok doğru çok doğru.
Efendim, diğer konuğumuz Sayın Dicle Canova. Benim kızım diyeyim
sana izin verirsen.
DİCLE CANOVA- Memnun olurum, çok memnun olurum, gurur
duyarım.

TAHA AKYOL - Sağ ol, çok teşekkür ederim. CNN’de eğitim işlerini
gayet iyi bilir, Ankara Haber Müdürü, eğitim konularını iyi bildiği için onu da
davet ettim. Teşekkür ederim, Ankara’dan buraya kadar geldi.
DİCLE CANOVA- Ben teşekkür ederim.

TAHA AKYOL - Efendim, bu tablet bilgisayardan ne fayda
bekliyorsunuz? Çağımızda bir bilgisayar tutkusu var, bilgisayar yaygınlığı var,
çocuklar biraz bilgisayara da alışkın kadar basit bir şey mi bu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Tabii birkaç kelimeyle ne
beklediğimizi izah etmek mümkün değil. Dünyanın eğitimde nereye gittiğine
bakarak belki izah etmek gerekecek ama, çok basit bir şey söylemek belki
gerekirse, en son söyleyeceğimizi başlangıçta söyleyebiliriz; dünyanın gittiği
yönü yakalamak demek. İu anda eğitim alanında dünya çok farklı bir yere doğru
gitmeye başladı.

TAHA AKYOL - Nedir o gidiş?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Onları ana başlıklar
halinde izin verirseniz söyleyeceğim.

TAHA AKYOL - Evet, lütfen.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İzin verirseniz bugün bir
gazetede okuduğum bir haberden başlamak istiyorum. Gazete haberi şuydu,
hatta resim de koymuşlardı: İsveç’te yeni yapılan okullarda dört duvarla
çevrelenmiş dersliklerin kaldırıldığı, geniş mekanlar olarak tanzimlerin
yapıldığı, binanın değişik köşelerinde dijital ekranların konulduğu, filmlerin
oynatıldığı, oyunların oynandığı bölümlerin oluşturulduğu, öğrencilerin

oturarak, yatarak, ayakta eğitim yapabilecekleri mekanlar tasarlandığına dair bir
haber vardı.

TAHA AKYOL - Bunu niye bu kadar önemsediniz? İzin verirseniz, bir
reklam arası verelim, ondan sonra hiç reklam arası vermeden programımıza
devam edeceğiz, şu reklam aradan çıksın.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Peki, siz bilirsiniz.

TAHA AKYOL - Bu basit bir gazete haberi, bunu niye önemsediğinizi
reklamlardan sonra izleyelim izin verirseniz.

TAHA AKYOL - Değerli izleyenler, Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer
Dinçer’le programımıza başladık. Efendim, siz bir gazete haberinden
bahsediyordunuz; sınıflar kaldırılıyor, duvarlar kaldırılıyor, geniş mekanlarda
öğrenciler ders görecek falan, bunu niye bu kadar önemsediniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İimdi bunu dünyanın
nereye gittiğini göstermek açısından birkaç tane anekdot anlatacağım size. Bir
tanesi bu, bir okuldan bahsettim.
İkincisi; yine geçtiğimiz günlerde bir gazetemizde bir köşe yazarımız
bilgisayar programı yapmayı başaran bir gençten bahsetmişti. Lise mezunu bir
genç, bilgisayarda sadece Google’da aramalar yaparak bir konuda bir bilgisayar
programı hazırladığını ve bir sistem oluşturduğunu anlatıyordu. Yani, bilgisayarı
iyi kullanmayı…

TAHA AKYOL - Yazılım programı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Bir yazılım programı
yapmıştı. Yine bugün mesela mesleki kabiliyetleri çok iyi olan bir insan, diyelim
ki tornayı, tesviyeyi son derece iyi bilen bir kişi şayet iki şeyi bilmiyorsa, o
mesleğini icra etme kabiliyetini kaybetmeye başladı. Bir; dijital teknolojiyi
kullanmayı bilmiyorsa, yani bilgisayar okur-yazarı değilse. İki; az veya çok
kendi mesleğiyle ilgili yabancı dil bilmiyorsa artık kendi işini icra edecek
noktaya gelemiyor. Çünkü, şu anda kullanmakta olduğumuz iş makinesi ve
teknolojisi az veya çok dijital bir mantıkla çalışmaya başladı ve buna dayalı
olarak da az veya çok yabancı dil bilmeyi de gerektirmeye başladı.

TAHA AKYOL - Yani, artık şalteri indir makine dönsün devri geçti.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Devri geçti. İimdi bu üç
ayrı programa baktığınızda dünyanın aslında nereye gittiğini görme şansına
sahipsiniz. Buna bir şeyi daha ilave edelim; artık tüm dünya insanların herhangi
bir bilgiyi veya kabiliyeti nereden, nasıl kazandığına asla bakmıyor. Yeter ki
sizin ayakta kalabileceğiniz bir bilgi ve kabiliyetiniz olsun. Bunu ister derslikte
bir öğretmen nezaretinde kazanın, ister kendi kendinize öğrenin, ister uzaktan
eğitim yöntemiyle öğrenin vesaire, ama her halükarda artık süreçlerden çok
insanların sahip olduğu kazanımların daha çok kabul gördüğü bir dünya
oluşmaya başladı. Bu açıdan bakıldığında, yine geçtiğimiz günlerde belki
sıklıkla söyledim ama, Fransa’da yaşayan bir gazete muhabirimiz, bir Türk
gazetesinin muhabiri bana bir hadise anlattı. 17 yıldır Paris’te gazete muhabirliği
yapıyorum, Paris üniversitesinde İletişim Fakültesine müracaat ettim ben diplomanızı almak istiyorum diye. Benim için bir jüri oluşturuldu, o jüriye bir
dosya sundum ve iki kez jüri önünde sınava tabi tutuldum; benim bilgimi ve
kabiliyetlerimi ölçtüler. Sonunda bana dediler ki, siz bizim fakültemizden
mezun olan çocukların sahip olduğu kazanımlara sahipsiniz, diploma verebiliriz.
İimdi bütün bunları yan yana koyduğumuzda, Türkiye’de çok
katılaşmış kalıplar, çok statik öğrenme süreçleri, çok belirli ve tanımlanmış
müfredat ve kazanımlar aslında ülkemizi geleceğe taşıyacak gibi görünmüyor.
İşte bunları değiştirmenin en belirgin ve en yegane yollarından bir tanesi, tablet
bilgisayarlarımız ve Fatih Projemiz. Çünkü, o çocuklarımıza aslında dünyanın
nereye gittiğini gösterecek en somut rehber olacak nitelikte duruyor.

TAHA AKYOL - Hocam, şöyle sorayım: Babası avukat, doktor, mimar,
mühendis, profesör, matematikçi, fakat gençliğinde bilgisayar öğrenmemiş,
belki sonradan öğrenmiştir. Onunla Fatih Projesinde tablet kullanarak
yetişmekte olan bir öğrenci arasındaki fark ne, babasının yaşına geldiğinde neyi
daha iyi yapacak? Ufku mu genişleyecek, yaratıcılığı mı genişleyecek?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Girişimci kabiliyeti
geliştirecek; bir.

TAHA AKYOL - Bu çok önemli, evet.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İki; dünyanın neresinde
olursa olsun, ihtiyaç duyduğu her türlü bilgiye ulaşma kabiliyetini kazanacak;
iki.
Bu bilgilerden eğer bir analiz yapma kabiliyetini biz kendisine
vermişsek, o kabiliyete dayalı olarak kendisi bilgi üretebilecek ve o ürettiği bilgi
eğer özel bir bilgiyse bunu belirli bir değere, mali veya sosyal bir değere
dönüştürme şansına sahip olacak. Bizim neslimizin aslında bu konudaki şansı
çok sınırlıydı. Yani, bizim neslimizdeki bir bilim adamı bile ancak ulaşabildiği
kütüphanenin bilgisiyle yetinmek zorundadır. Ama mevcut çocuklarımızın böyle
bir sınırlaması yok. Eğer biz Fatih Projesini Türkiye çapında yaygınlaştırırsak,
ki inşallah hedefimiz o, Hakkari’deki bir çocuğun İstanbul’a gelmesine, fen
lisesinde okumasına, sosyal bilgiler lisesinde okumasına hiç ihtiyaç kalmayacak.
Eğer bir kabiliyeti varsa, bir merakı varsa, eğer onun üzerinden bir yere gelmeyi
kendisi için amaç edinmişse, onu bulunduğu yerden başarma şansına sahip
olacak. Hatta bu farkı sadece o çocuğun kendisiyle babası arasındaki fark olarak
da görmeyin. İu iddiayı da söylemek mümkün: Yine bir gencimiz şayet bugün
bilişim teknolojileri ve iletişim teknolojileri üzerinden kendisini iki yıl boyunca
yenilemezse, kendisinden sonraki gelenle arasındaki mesafe o kadar açılacak ki
birbirlerini yakalama şansları olmayacak. Onu bugün ben kendi hayatımda
yaşıyorum. Ben 1985 yılında bilgisayar kullanmaya başladım. Benim stratejik
yönetim kitabım, yine apple macintosh bilgisayar kullanarak yazdığım bir kitaptı
1985 yılında. Ama bugün ben bilgisayarla bağımı hiç koparmadığım halde pek
çok sorunu çözemiyorum ve çocuklarıma müracaat ediyorum.

TAHA AKYOL - Valla ben de çocuklarıma müracaat ediyorum

DİCLE CANOVA- İimdi biz de o noktaya gelecektik, çocuklara
güveniyoruz bu konuda, çünkü hani yeni bir nesilden söz ediyoruz, bilgisayarla
büyüyorlar, en imkansız, en ulaşılamayan diyen ailenin elinde bile telefon var,
her telefon bir bilgisayar artık, çocuklar buna çok yatkın. Öğretmenlere
güveniyor musunuz bu konuda? Çünkü o gün Başbakanın katıldığı törende de
çocuklar çok heyecanlıydı, çok meraklıydı, mikrofonlara çok güzel konuştular,
tabletler hakkında bize bilgi verdiler adeta ama, öğretmenlerde sanki bir
tedirginlik vardı.

TAHA AKYOL - Bu da nereden çıktı der gibi.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Çünkü, onlar yeni
öğreniyorlar. Büyük oranda birçok öğretmenimiz belki bu teknolojiyle yeni
tanışıyor. Biz aslında çok yoğun bir çaba sarf ettik. Belki ön planda çok fazla
görünmedi ama, tablet bilgisayarı, akıllı tahtaların tasarımının yapılması, eiçeriklerinin hazırlanması, kamuoyunun belki daha çok ilgisini çektiği için bu
konular işlendi. Ancak öğretmenlere yönelik yaptığımız eğitimler çok fark
edilmedi. Halbuki doğrudan doğruya tahta başında öğretmenlerimizi yaklaşık 30
saate yakın fiili olarak eğittik.

TAHA AKYOL - Yani, bu tablet bilgisayar dağıttığınız okullardaki
öğretmenleri önceden biz bunu dağıtacağız, siz de öğrenin öğrenciden önce diye
de eğittiniz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet. Çünkü, normal
şartlarda bakınız, mesela bunun günlük hayatımıza nasıl etki ettiğini göstermesi
açısından bizim şimdiye kadar, belki birkaç yıl öncesine kadar demek doğru,
daha çok bilgisayar nasıl kullanılır, nasıl okunur, nasıl yazılır, bilgisayarda
programlar nedir, bunları öğreten derslerimiz vardı, son birkaç yıldır o dersleri
kaldırdık. Çünkü artık…
DİCLE CANOVA- Evet, o konuda da eleştiri geliyor Sayın Bakan, hem
tablet dağıtıldı…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Eleştiri geliyor ama, o
dünyadaki değişmeyi takip ettiğimizi de gösteren bir düzenlemedir. Çünkü,
çocuklarımız bilgisayar okuma-yazmayı öğrenme ihtiyacıyla gelmiyor ki
okullarımıza, onlar zaten onu bilerek geliyorlar. Biz orada onun üzerine tasarım
yapma kabiliyeti verebilirsek ancak ona katkı sağlayacağız. O yüzden artık
bilişim teknolojisini kullanan bir kimya hocasına ihtiyacımız var bizim, bir fizik
hocasına, bir tarih hocasına ihtiyacımız var. Normal şartlarda bir tarih hocasının
bilgisayara, tablete ihtiyacı olur mu diye eğer soracak olursanız, evet, çünkü
dünyanın herhangi bir yerindeki bilgiye ulaşmak veya coğrafya hocası olarak
dünyanın herhangi bir yerindeki meseleye bakmak için artık bilgisayar
bilmesine ihtiyaç var. Hala belki anekdot olarak anlatabiliriz ama, dünyanın
yuvarlak olduğunu nasıl anlarsınız diye işte önce bir deniz kenarında uzaktan
gelecek bir geminin önce buharını görürsünüz, sonra bacası gelir, sonra da
kendisini görürsünüz diye uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Artık bu
teknolojide düğmeye basacaksınız, dünyanın resmini, tüm uzay içerisindeki konumunu görebileceksiniz, orada yuvarlak olduğu çok açık. İimdi öyle
bakıldığında o zaman bizim bilgisayarı bilenlerden çok, normal müfredatı
anlatan diğer öğretmenlerimizin bilişim teknolojileriyle dostluğa ihtiyacı var,
onu yapacağız.
DİCLE CANOVA- Peki, öğretmenlere bu konuda not verseniz 10
üzerinden kaç verirsiniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Doğrusu şu anda
genelleştirilebilecek yahut da bu konuda bir not verecek durumda değiliz, henüz
biz hocalık görevimizi yapmış değiliz.

TAHA AKYOL - Öğretmenleri yeterince eğitmedik ki not verelim
demek istiyorsunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet, onu kastediyorum.

TAHA AKYOL - Peki, öğretmenlerin böyle mesleki bakımdan, meslek
içi eğitim, yetiştirilme, tayin, terfi falan, o işlerde değişiklik ne yapıyorsunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Biz o konuda çok ciddi bir
değişiklik yaptık.

TAHA AKYOL - Öğretmen konusuna girdik böylelikle.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İimdi bakınız, önce bir
isterseniz çok kısa bir şekilde, Milli Eğitim Bakanlığında yeniden yapılanma
yaptık hatırlarsanız. Aslında yapılan bu yeniden yapılanma veya reorganizasyon
çalışması iki boyutu taşıyordu, onlardan birisi, bizim zihnimizi değiştirmek,
yönetim anlayışımızı, paradigmamızı değiştirmek ve eğitimin vizyonunu
gelecek yönelimli hale getirmekti.
İkincisi ise; ona bizi taşıyacak olan bir yapı ve bir kadro oluşturmaktı,
bunu ana hatlarıyla tamamladık.
Bu yapımız içerisinde, yani vaktimiz olur sorarsanız bunu daha ayrıntılı
anlatırım ama, yapımız içerisinde biz hizmet içi eğitimle öğretmen eğitimini
birbirinden bütünüyle ayırmış görünüyoruz şu anda. Daha önceden hizmet içi
eğitim birimi vardı, o öğretmenleri, idarecileri…

TAHA AKYOL - Ben hala o çağdayım onun için onu söylüyorum,
hizmet içi eğitim ne oluyor diye.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Biz hizmet içi eğitimi
ayırdık. Hizmet içi eğitim, sadece okul müdürleri, il ve ilçe müdürleri ve
merkezi idaredeki yöneticiler için düşünüldü, onların yönetim kabiliyetlerini
geliştirmek üzere kurgulanıyor şimdi. Çünkü, biz beraberinde bu yöneticilere
performans denetimi de getireceğiz. Öğretmenler için ise, onların eğitimin
bütünüyle farklı bir birimde topladık, o birim öğretmenlerimizin tamamıyla ilgili
bir eğitim programı yapacak. Bizim şimdiki yaklaşım tarzımız, en az dört yılda
bir kere olmak üzere yaklaşık 1’er ay süreyle öğretmenlerimizi eğitime tabi
tutmak. Dünya nereye gidiyor, kendi mesleki alanda ne tür değişiklikler oldu, bu
alandaki içerikler nasıl değişti ve gelişti ve teknoloji nereye gitti, bunlara dair
eğitimler yapmak istiyoruz. Böylece her dört yılda bir, bir öğretmen mutlaka
eğitimi almış olacak.

TAHA AKYOL - O eğitimin sonunda sınava girecek mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet, bir de bununla
birlikte bir kariyer planı oluşturuyoruz, aşağı yukarı dört veya beş –henüz karar
vermedik- basamaklı kariyer planı oluşturacağız. Her kariyer planında mutlaka
özel bir eğitim almış olması şartı olacak, yine mutlaka bir sınavdan geçme şansı
olacak. Ve bu ikisini başarırsa bir üst kariyere geçecekler ve her kariyer kendi
içinde daha prestijli, daha itibarlı…

TAHA AKYOL - Maaşı, özlük hakları daha iyi…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Görev, fonksiyon, yetki,
belki maddi ödemeler konusunda farklılaşan bir mekanizma kurmanın…

TAHA AKYOL - Niye belki dediniz, bu çok önemli, yani bana madalya
vereceksiniz, aferin diyeceksiniz, o kadar mı, yoksa ben açtığınız sınavlarda iyi
bir performans gösterdiysem, bir öğretmen olarak prestijin yanında özlük
haklarımda da bir gelişme olacak mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Doğru. İimdi normal
şartlarda biz kendi içimizde ve mevcut devlet memurluğu ve maaş ödeme
sistemi içerisinde yine öğretmenlerin ücretleriyle alakalı bu kariyer
basamaklarına uygun bir düzenleme yapacağız. Ancak bu mevcut yapı içerisinde
olması sebebiyle ne kadar tatminkar olur onu şimdiden ifade etmek çok zor.
Çünkü performansa dayılı ödeme sistemi sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nın
değil, tüm kamu idaresinin bir sorunudur.

TAHA AKYOL - Siz müsteşarken bunun üzerinde çok çalıştınız.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Tabi çok çalıştık, bunun
için hazırlık da yaptık biz. Dolayısıyla kamu idaresinde çalışma anlayışının ve
performansa dayalı ücretlendirme sisteminin bütün olarak gelmemesi halinde
bizim kendi içimizde yapacağımız düzenlemeler çok işte performansa dayalı
ödeme yapıyoruz mantığı taşımayabilir.
DİCLE CANOVA- Efendim, bu performans sadece sınavla mı
ölçülecek, yoksa öğretmenin sınıftaki duruşu, dersi anlatışı, yani kriter ne
olacak, kim değerlendirecek?

TAHA AKYOL - Öğrencisinin başarısı.
DİCLE CANOVA- Evet.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Bu güzel, aslında ben belki
söylemeyi unutmuştum. Öğretmenlerimizi eğitime alırken aslında öğretmenlerin
yeterlilikleri üzerinden bir değerlendirme yapacağız. İimdi pilot uygulamasına
geçtik. Belki bunu daha önceden kamuoyuyla paylaşma imkanım olmadı, ilk kez
burada yine çok açıkça söylüyorum ama, biz hem yöneticilerin performans
değerlemesiyle alakalı, hem de öğretmenlerimizin yeterliliğiyle alakalı pilot
uygulamaları yapıyoruz. Ve böylece her öğretmenimiz için yeterlilik ölçümü
yapacağız, bunu da çok boyutlu yapacağız. Öğrenci tarafından yapacağız, kendi
meslektaşlarından yapacağı çalışmalarla oluşturacağız, okul idaresinin yapacağı
çalışmalarla yapacağız, bir de merkezden öğrencilerin başarılarını ölçen
hazırlıklar yapıyoruz. Bütün bunlarla beraber…TAHA AKYOL - Öğrencilerin başarısı nasıl ölçülür Hocam, öğretmenin
verdiği nota bakıp kaç kişi sınıfta geçmiş, kaç kişi pekiyi almış gibi bir şey mi,
onun da yeni bir metodu var mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Bir çok metodu var, bir
çok metodu var. Zaten hiçbir zaman bir kişiyle ilgili bir değerlendirme
yapıyorsanız o değerlendirmede tek faktöre dayalı bir çalışma yapmazsınız, o
tek faktör beraberinde sübjektiflik getirebilir, yine beraberinde birçok problemi
taşıyabilir. O yüzden çok boyutlu bir yaklaşım sunmak zorundasınız bu
performans uygulamalarında veya yeterlilik çalışmalarında. O açıdan
bakıldığında öğrencilerin notlarını değerlendirebilirsiniz, ama bu kez bunu gören
hoca yüksek not verebilir.

TAHA AKYOL - Tabi tabi.
DİCLE CANOVA- Değerlendirebilir süreci gayet rahat.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Öyleyse tek başına yeterli
olmayabilir. Yahut ne bileyim SB Sınavı gibi veya üniversiteye giriş sınavı gibi
daha objektif sınavların sonuçlarına bakıp değerlendirme yapabilirsiniz.

Ama bu
kez buradaki dershanedeki öğretmenin katkısının ne olduğunu ölçemezsiniz.
Buna benzer metodolojik sorunları çözerek biz bir yol bulacağımızdan eminiz.
Nitekim dün akşamleyin TüBİTAK’la çok uzun ve ayrıntılı çalışma da yaptık
konuyla alakalı. Biz bununla ilgili yöntem geliştirebileceğimizin farkına vardık,
inşallah bunları belirli bir mesafe kat ettiğimizde sizlerle ayrıca konuşuruz.
DİCLE CANOVA- Dün YÖK’te de bir toplantı, hatta sizin çağrınızla
gerçekleşti toplantı ve anladığımız kadarıyla konu ağırlıklı olarak öğretmenlerin
eğitimiydi değil mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet.
DİCLE CANOVA- Çünkü bu az önce Taha Bey’le de program öncesi
konuştuk, zincirleme bir durum. Eğitim fakültesinden başlıyor, hatta belki
ortaöğretimdeki yönlendirmeden başlıyor. Sizin şikayet ettiğiniz bir konu var,
70 bin öğretmen atıl kadroda diyorsunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Yok, onu tekrar
düzeltebilir miyim? Atıl kadroda demiyorum, kendi kadrosunda çalışmıyor
diyorum.
DİCLE CANOVA- Yani netice itibariyle doğru branş, ihtiyaç
duyduğunuz branşlarda öğretmen almak, eğitim fakültesinden gelen öğretmenin
belki sistem içerisindeki uyumu konularında birtakım sıkıntılar yaşandığı ortada
ve dünkü YÖK’teki toplantıda da anladığımız kadarıyla bunları konuştunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet.
DİCLE CANOVA- Eğitim fakültelerine dönük bir değişiklik yolda mı,
gündemde mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İimdi bence doğrudan
doğruya…

TAHA AKYOL - İzin verirseniz çok soru geliyor, benzer bir soru olduğu
için Dicle’nin sorusuyla, Servet Güryan. Lütfen fen edebiyat fakültelerinin mağduriyetini dile getirin, Sayın Bakana bütün fen edebiyat fakültesi mezunları
adına pedagojik formasyon hakkında bilgi vermesini sorar mısınız demiş, ilintili
olduğu için.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet. İimdi doğrusu bugün
konuşurken bir Milli Eğitim Bakanı olarak illa birtakım kararları verecekmiş
gibi konuşmak istemiyorum sizinle. Yani en azından bu alanda alternatif
modeller neler onları da bahsetmek de istiyorum. İimdi ben size isterseniz bir
fotoğraf çizeyim. Ve bu fotoğraf üzerine bir analiz yapalım. Çıkış yollarını onun
üzerinden tartışabiliriz. İimdi bakın bugünlerde Milli Eğitim Bakanlığı en son
aldığı 17 bin öğretmeni de şimdi dahil ederek söylüyorum, yaklaşık 40 bin
civarında ücretli öğretmen istihdam ediyoruz. Toplam öğretmen sayımız…

TAHA AKYOL - Memur kadrosunda değil, ücretli, sözleşmeli.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Sözleşmeli değil, ücretli.

TAHA AKYOL - ücretliyle sözleşmeli aynı değil mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Hayır. Sözleşmeli
dediğinizde o sizin kadroda olmayan, ama yıl boyunca kendisiyle sözleşme
imzaladığınız aslında yine devlet memuru statüsü kazanmış bir öğretmenimiz.
ücretli öğretmense okullarda verdiği ders karşılığı ücret alan ve normalde bizim
kadromuzda gözükmeyen öğretmenlerimiz.

TAHA AKYOL - Ama yine öğretmen birikimine sahip öğretmenler.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Tabi tabi öğretmen.

TAHA AKYOL - Çünkü bizim mesela kimya dersimiz boş geçtiğinde
eczacı gelirdi kimyayı anlatmaya.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Yine çok zor durumda
kalırsak onları yapıyoruz.

TAHA AKYOL - Yapıyor muyuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet, bazı yerlerde çok
öğretmen bulamazsanız boş geçmesin diye yapılabiliyor ama, çok geçici ve çok
istisnai durumlar onlar. Bizim yaklaşık şu anda kadrolu öğretmenimiz 678 bin
oldu yeni aldıklarımızla beraber. 662 binden 678 bine çıktık. Yaklaşık 40 bin
civarında da ücretli öğretmenimiz var. Bu, şu demek aslında: İayet Milli Eğitim
Bakanlığı bu yapı içerisinde yaklaşık bir 30 civarında bir öğretmen alırsa
mevcut öğretmen ihtiyacını kapatmış olacak. Ancak bizim hedeflerimiz var.
Mesela diyelim ki okul öncesi eğitimde yüzde yüz okullaşmaya ulaşmak
istiyoruz. İlköğretimde de yine yüzde 100’e ulaşmak istiyoruz, ortaöğretimde ise
yüzde 90’nın üzerine çıkalım diyoruz ilk etapta.

TAHA AKYOL - 12 yıla çıkmak istiyorsunuz mecburi eğitimde.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - 12 yıla çıkarsak, zaten bir
de zorunlu olursa öyle, o zaman ortaöğretimde de yüzde 100’e çıkmış olacağız.

TAHA AKYOL - Hocam, bunların tamamı gerçekleşirse, yani okul
öncesi eğitimde yüzde 100 okullaşma, 12 yıl eğitim mecburiyeti, o artık 1,5
milyon falan mı öğretmen gerekecek?MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Hayır hayır, işte ben onu
söylemeye çalışıyorum. Bütün bunları başarırsak, şimdi şu anda biz zaten
ortaöğretimde okullaşma oranı yüzde 70 civarında, yüzde 69’dayız.
İlköğretimde yüzde 100’e geldik zaten. Okul öncesinde de yüzde 67’deyiz, okul
öncesinde o kadar çok öğretmene ihtiyacımız olmayacak. Yani buradan
hareketle bizim yaklaşık 150 bin civarında bir öğretmen temin etmemiz halinde
bizim artık yoğun bir öğretmen talebimiz olmayacak. Yıllık olarak emekli olan
yahut vefat eden veya başka bir yere göreve geçen öğretmenlerin yerine ikame
edeceğimiz öğretmenler olacak. Bu da aşağı yukarı bugünkü rakamlarla 8 bin,
10 civarında. İimdi bu…

TAHA AKYOL - Hocam, o zaman eğitim fakültelerinden 10 binler
mezun oluyor.
DİCLE CANOVA- Evet, az önce onu sordum, hani YÖK’teki toplantıda
acaba tüm bunları değerlendirip…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Bir de fotoğrafın öbür
tarafına bakalım şimdi. Bu bizim ihtiyacımız ve bir başka belki sınırlayıcı
faktörü de ortaya koymak lazım. Bizim ihtiyacımız toplam piyasa ihtiyacının
yüzde 95’ini oluşturuyor zaten. Çünkü özel sektörün öğretmen istihdamındaki
payı yüzde 6 civarında. Eğitimdeki payı yüzde 3, öğretmendeki payı da yüzde 6
civarında. İimdi böyle bir yapı içerisinde bizim artık öğretmenle ilgili talep
kısmını tanımamış olduk. Arz kısmına baktığımızda şu anda piyasada 250 bin
civarında, 264’tü, 16-17 aldık diye yine hesaplıyorum, 250 bin civarında zaten
atama bekleyen öğretmen adayımız var. Ama daha ilginç bir şey söylemek
istiyorum size.

TAHA AKYOL - Öğretmen adayı demek, eğitim fakülteleri mezunu
demek değil mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Mezun, fen edebiyat
fakültesi mezunu, ilahiyat fakültesi mezunu, güzel sanatlar fakültelerinden
mezun olmak üzere toplam 250 bin civarındı. Ama şu anda bu bahsettiğim
fakültelerde okuyan öğrenci sayısı 658 bin. Yani 4 yıl sonra…

TAHA AKYOL - Kartopu geliyor üzerimize, çığ geliyor
DİCLE CANOVA- Bir o kadar da geliyor yani.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Kartopu gelmiyor, çığ
geliyor. 658 bin gencimiz o fakültelerde okuyorlar. Ve bunun üzerine eğer biz
almaya devam ettiğimiz zaman bu daha da büyüyecek. İimdi o zaman ben Milli
Eğitim Bakanı olarak popülizm yapmadım, belki siyasi bir söylem de
tutturmadım, fotoğrafı kamuoyunun önüne koymak istedim. Ve gençlerimize de
buradan onların duygularından hareketle bir siyaset yapabilirdim. Onu yapmak
yerine bir ülkenin gerçeğini tüm kamuoyuyla paylaşmayı tercih ettim. Ve bunu
da her gittiğim yerde, bana yöneltilen eleştiriler olmasına rağmen söylemeye
devam ediyorum. Çünkü bir sorunu ancak kabul ederseniz çözebilirsiniz, sorunu
yok saydığınız zaman çözemezsiniz. TAHA AKYOL - Yani diyorsunuz ki, illa öğretmen olacağım diye
kendinizi şartlandırmayın.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Başka bir şey söylemek
istiyorum, bu sadece sayısal bir analiz olarak da görülmemesi gereken boyutlar
taşıyor. Bunun bir zihniyet, bir algılama tarafı da var. Aslında insanlar artık
üniversite eğitimini istihdam edilmek için, hele hele devlette istihdam edilmek
için düşünmemeliler. Çünkü tüm dünyanın genel olarak gittiği eğilim, toplumun
eğitim seviyesinin yükseltilmesi. Mesela son yıllarda özellikle gelişmiş
ülkelerde toplam nüfusun eğitimin artırılmasıyla alakalı özel tedbirler alınmaya
başladı. Amerika Birleşik Devletleri önümüzdeki stratejik hedefleri için tüm
toplumun yüzde 60’ının üniversite mezunu olması için çaba sarf etmek üzere
kaynak ayırıyor. Bu açıdan bakıldığında bizim ülkemizde toplam nüfusun ne
kadarı üniversite mezunu diye tahmin ediyorsunuz veya nüfus içerisinde
oranladığınız zaman yüzde 4’ler civarında, yüzde 5’ler civarında.

TAHA AKYOL - Çağın nüfusunun yüzde 35’i falan galiba.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Çağ nüfusunun yüzde 35’i
aşağı yukarı. Brüt olarak bakarsanız yüzde 58’i, net olarak bakarsanız yüzde
33’ü üniversitede okuyor. Böyle bakıldığında Türkiye’de üniversite eğitiminin
artık istihdam için yapılması gereken bir eğitim olmaktan çıktığını kabullenmek
zorundayız toplum olarak.
DİCLE CANOVA- Ama bir taraftan da sistem, üniversitede okumayı
pompalamıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Doğru, o pompalama
doğru bir pompalamadır. İöyle varsayın siz: İimdi dünyanın gittiği yerin
fotoğrafını çizmeye çalıştık, bir vizyon, bir fikir oluşsun diye birkaç şey
söyledim size. Öyle bir yere gidebilmek için ayağınızı bastığınız zeminin
ortaokul seviyesinde bir zemin olması mı, yoksa üniversite seviyesinde bir
zemin olması mı daha sizi ulaştırma imkanına sahip olur? Bu açıdan
bakıldığında ulusal düzeyde bakmalısınız ve Türkiye’de mümkün olduğu kadar
bütün gençlerimizi, bütün insanlarımızı sadece üniversite muzunu değil,
üniversiteden sonra da eğitim alacak şekilde fırsatlar yaratmak durumundayız.
DİCLE CANOVA- İimdi tekrar öğretmenlere dönersek, eğitim
fakülteleri nezdinde önümüzde bakacağımız yeni bir proje var mı YÖK’le
işbirliği?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İimdi birçok alternatif var,
mesela az önce bahsettiniz. Değişik ülkeler, fen edebiyat fakülteleri pedagojik
formasyon olarak öğretmen olmalılar mı, olmamalılar mı? Bana göre olmalılar.
Ama bunu devlette öğretmen olacağım diye yapıyorlarsa, aslında bu bir hakkın
yanlış anlaşılması demek. Ben olmalılar diyorum, çünkü eğitim sisteminde ne
kadar esneklik sağlarsak, çocukların sadece pedagojik eğitim almalarını değil,
gerekirse 3 sene okuduktan sonra bölüm değiştirmelerini, çift dal yapmalarını,
yan dal yapmalarını, eğitim fakültesinde öğretmen olamayacağını tahmin
ettiğimiz bir gencimizin kendisi kabiliyetine uygun başka bir bölümde okumasını sağlayacak esneklikleri ulusal düzeyde mutlaka yapmalıyız. Ben o
açıdan çocuklarımızın formasyon eğitimi almalarına hiçbir itirazım yok. Ama
bunu aldıktan sonra devletin kapısına gelip de ben öğretmen olacağım
diyorlarsa, burada dünyadaki paradigma değişikliğini anlayamamaktan
kaynaklanan bir sorun var.

TAHA AKYOL - Biliyorsunuz Tanzimat Devri’nde büyük düşünürlerden
Sadık Rıfat Paşa var Viyana Sefir-i Kebiri, Büyükelçisi. O diyor ki, biz hep
devlet memuru olmaya alışmışız, artık bunu kafamızdan çıkarıp kendi işimizi
yapmak, kendi maişetimizi çıkarma zihniyetine sahip olmalıyız diyor, 1856, 150
yıl önce.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ben size daha öncesini
söyleyeyim, şimdi bu çok önemli bir şey. Yani girişimci bir toplum yaratmanın
yolu, girişimci bireyler oluşturmaktan geçer.

TAHA AKYOL - Çok doğru.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ebussuud Efendi şöyle bir
soru soruyor ve ona fetva veriyor diyor ki, bir müftünün matematik bilen bir
müftünün verdiği fetva ile matematik bilmeyen bir müftünün verdiği fetvadan
hangisini tercih edersiniz diye. Ve matematik bilen müftünün verdiği fetvanın
doğru olduğunu söylüyor, çok önemli bir şey bu. Dünyaya bakışı algılamayla
alakalı bir şey.

TAHA AKYOL - Din bilgisinin yetmeyeceğini belirtiyor evet.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ve çok güzel bir örnek
veriyor diyor ki, şayet bir işveren bir işçisiyle 8 metreküplük bir çukur kazmayı
anlaşsa, işçi 4 metre eninde, 4 metre derinliğinde, 4 metre boyunda kazsa ve işi
bıraksa, matematik bilmeyen bir müftü bu işin yarısını yaptığını kabul eder,
halbuki 4’te 1’idir bu. İimdi bu açıdan bakıldığında biz insanlarımızın genel
eğitim seviyesini eğer yükseltebilirsek o zaman dünyanın gittiği mesafeye
yaklaşma ihtimalimiz daha artır.
DİCLE CANOVA- Bir öğretmenden gelen soru efendim. Hani sizin
söylediklerinizle de ilgili diye soruyorum. Diyor ki, öğretmenlere yönelik
eğitim, kendilerini geliştirme konusunda her zaman destek olacağınızı
söylüyorsunuz ama, kazandığımız yüksek lisansımıza öğrenim özrü yapılmadığı
için devam edemiyoruz. Bakan Bey acaba bu durumu biliyor mu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Biliyorum ve o kuralı da
ben koydum. Çünkü bu işlerde…

TAHA AKYOL - Kim sormuş?
DİCLE CANOVA- Ayvaz Yıldırım.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Bir kere bütün il
müdürlerimize yaptığımız bütün toplantılarda ve bütün yöneticilerime kesin bir
şey verdim, hedef verdim. Öğretmenlerimiz mümkün olduğu kadar yüksek
lisans ve doktora yapmaları konusunda teşvik edilmeliler ve onların yapacağı bu
tür programları mutlaka destekleyiniz diye. Ancak bir sınırlama koydum. Bu
ülkenin artık her ilinde üniversite var. Öğretmenlerimizin pek çoğu, maalesef bunların hakkıyla bu işi yapmak isteyenleri istisna kılarak söylüyorum, aslında
bir başka ile kendi nakillerini yaptırabilmek için yüksek lisans yapıyorlar. Yani
doğu bölgesinde öğretmenlik yapmamak için Ankara’da yüksek lisans
programlarına giriyorlar ki bazen de o tip yüksek lisans programları ücretle
yapılıyor maalesef, çok ciddi bir seçimle yapılmıyor. Ve bu açıdan bu tezle ben
yüksek lisans yapıyorum, benim naklimi Ankara’ya alın diyorsa ben ona izin
vermiyorum, çünkü ahlaken doğru görmüyorum onu.
DİCLE CANOVA- O konuda başka şeyler de var efendim, benim
notlarım arasında hemen bakıyorum. Muş’tan bir öğretmen soru yöneltmişti,
zorunlu hizmet affını hatırlatarak. 9 yıldır Muş’tayım diye sitem ediyor ve tayin
için sahte evlilik ya da sahte sağlık raporumu almak lazım, niye adil değil bu
doğu batı meselesi, niye rotasyon yok diyor.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Hayır, kesinlikle bu
arkadaşımız bu talebini dile getirirken kendisinin atanmayı arzu ettiği illerle
ilgili hizmet yılının yetmediğini söylemiyor bize. Biz öğretmenlerimizi hiçbir
yerde öğretmenlik yapmaya mahkum etmiyoruz sadece ilk dönem atananlar
hariç. Onun dışındakiler belirli hizmet yıllarıyla alakalı olarak atanma hakkına
sahiptirler ve talep ederler ve bunu da yaparken tercihte bulunurlar. Ve bu
tercihlere dayalı olarak da biz o öğretmenlerimizi istedikleri yere atarız. Ama
diyelim ki batıdaki bir A iline ondan daha çok hizmet yapmış, ondan daha çok
tecrübe sahibi bir öğretmen gitmek istiyorsa, onun hizmet puanı yüksek olması
sebebiyle o gidiyor, o kalıyor.
DİCLE CANOVA- Tamamen hizmet puanı doğrultusunda.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet. Dolayısıyla orada
Milli Eğitim Bakanlığı hiç kimse için özel ve sübjektif bir tercihte bulunmuyor,
hele ben hiç yapmıyorum.
DİCLE CANOVA- Çoğu soruların, öğretmenlerden gelen soruların
büyük bir bölümü özür tayini, rotasyon, geçici görevlendirme ve atamalarla
ilgili. Sizin de geçenlerde işte…

TAHA AKYOL - Tableti soran yok mu?
DİCLE CANOVA- Tablet bir soru geldi baktıklarım arasında. Onu da
yönelteyim mi?

TAHA AKYOL - Sana çok soru geldi bugün Ankara’ya, burada Filiz’e
çok soru geldi, Hürriyet Gazetesi’nde bana çok soru geldi. Soruların çok büyük
bir kısmı hemen hemen tamamı öğretmenlerden geliyor, onlar da özlük hakları,
tayin falan konuları.
DİCLE CANOVA- Evet, daha çok tayin, atama ve…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ama ben size bir şey
sormak istiyorum. Bizim eğitim sistemimizin tek sorunu sağlık, güvenlik diye
aile sebebiyle atama talep eden öğretmenler midir? Biz eğitim sistemini
konuşurken atama bekleyen yahut da eş durumundan atama isteyen öğretmenleri
konuşarak mı devam etmeliyiz? Ben size birkaç soruyu buradan sormak
istiyorum ve tabi kamuoyuna sormak istiyorum. Herkes A ilindeki bir öğretmenin eşi sebebiyle bir başka ile görevlendirmesi konusunda neredeyse
seferber olmuş görünüyor. Ben bunu haksız görmüyorum, ama başka bir soru
sormak istiyorum herkese, o öğretmenimizi eğitimin başladığı herhangi bir
andan itibaren aldığımızda oradaki 30 tane çocuk, belki en az 2 ay boyunca
öğretmensiz kalacak. Ben şimdi soruyorum, bu ülkemizdeki bütün
ebeveynlerden hangisi çocuklarının 2 ay boyunca öğretmensiz kalmasını arzu
eder?

TAHA AKYOL - Onun için bu tayinleri yaz aylarında yapıyorsunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Yılda 1 kere yapmaya
karar verdik. Ben burada yine öğretmenlerimize de bir şey sormak istiyorum.
Size emanet ettiğimiz 30 tane çocuğumuz var. Onu bıraktığınızda aslında o
eğitimsiz kalacak ve bu ülkenin katlanacağı çok büyük bir maliyet ortaya
çıkacak. Siz fedakarlık etseniz 6 ay daha o çocuklarla beraber kalsanız ve 6 ay
sonra eşinizle bir araya gelseniz ne kaybederiz? Biz aile bağımız çözülmüş
yahut da aileye verdiğimiz önemi azalmış mı göreceğiz böyle bir durumda?
İimdi bu açıdan bakıldığında, başka bir şey daha sormak istiyorum.
DİCLE CANOVA- Belki de öğretmen olurken de bunları göze almak
gerekiyor değil mi? Yani mesleğin bir parçası.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Göze alarak gidiyorlar,
göze alarak talep ediliyorlar. İnanın ben size bir şey söylemeliyim, mesela
Van’da deprem oldu, ben bütün imkanlarımı kullandım, sırf orada bir
mağduriyet doğmasın diye bütün kadrolarımı değiştirdim, hepsini topladım ve
öğretmen ataması yaptım 800 kişilik. Ama sadece eş durumundan özre bağlı
atama sebebiyle 1050 kişi oradan yarıldı ve eksi 350 öğretmenle ben ikinci
döneme eğitime başlamış oldum orada. İimdi buradan soruyorum tüm
kamuoyuna. Bizim üzerinde odaklanacağımız konu eğitimse, eğitimin
niteliğiyse, her yıl çocuğunuzun öğretmeninin değişmesini ister misiniz?

TAHA AKYOL - Hayır.
DİCLE CANOVA- Kimse istemez.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Bu ülkede yaklaşık 35’e
yakın ilimizde çocukların her yıl öğretmeni değişiyor. İimdi ben Milli Eğitim
Bakanıyım, asla öğretmenlerimizi üzmek istemem, hatta onlara elimden geldiği
kadar herkesi evine, eşine, annesine, babasına, en yakın okulda da istihdam
etmek isterim. Ama eşinin yahut da ailesinin en yakın olduğu okulda benim
sadece 30 tane öğretmene ihtiyacım var, bilemediniz 40 tane. Ve her okul için
buna ihtiyacım var benim. Böyle bir durumda ben Milli Eğitim Bakanı olarak
eğer eğitimin niteliğini geliştireceksem, PISA imtihanlarında 34 ülke içerisinde
33’üncü olmayalım diye konuşacaksak ne yapmalıyım, öğrencilerimizi mi
düşünmeliyim, eğitimin ve müfredatın yenileşmesini mi düşünmeliyim ve
sadece 5-6 ay daha sabretse zaten kendi hedeflerini gerçekleştirecek bir
öğretmenimize sabır mı tavsiye etmeliyim?

TAHA AKYOL - Efendim, Nuran Çemberlitaş, bu bir anne. Sayın
Bakanım, Van depreminde vefat eden özel anaokulu öğretmeni kızım Hatice Haşimoğlu eğitimci sayılmadı. Sadece devlet okulu öğretmenleri mi eğitimci?
Lütfen kızımın itibarını iade ediniz diyor Nuran Çemberlitaş.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Özel okuldan mı?

TAHA AKYOL - Özel.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Tabi bu mevcut yani o
benim bir inisiyatif kullanarak çözebileceğim bir sorun değil tabi. Türkiye’deki
kamu çalışanlarıyla diğer çalışanlar arasındaki farklılığı ortadan kaldıracak bir
düzenleme…

TAHA AKYOL - Sigortalı sayılıyor galiba özel okulda çalıştığı için.
Belki bunu Faruk Çelik Bey’e, Çalışma Bakanına mı iletmemiz lazım?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet, biraz daha öyle.

TAHA AKYOL - Ona iletelim.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ve toplam kamu personel
rejimiyle de alakalı bir husus. Tabi ki beni de üzen bir durum bu ama, benim
inisiyatif kullanarak çözeceğim bir hadise değil. Ama şunu yapabiliriz: Biz o tip
öğretmenlerimize de şimdiye kadar düşünememiştik ama, bu vesileyle özel
okullarda okuyan öğretmenlerimize de kendilerinin, ailelerinin bulunduğu
yerlerdeki okullarda isimlerini vererek yaşatabiliriz.

TAHA AKYOL - Manevi bir ödüllendirme.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Benim inisiyatifle
yapabileceğim bir katkıdır bu, bunu memnuniyetle yaparım.
DİCLE CANOVA- Tablet ve akıllı tahtalar var aslında.

TAHA AKYOL - Çok sayıda soru geliyor, bu soruların çoğu bireyse,
bunları size verelim, siz uzmanlarınız inceleyip cevabı yazarlar.
Değerli izleyenler bu soruların hepsini okumamız mümkün değil.
Yüzlerce, altından kalkamıyoruz…
DİCLE CANOVA- Çok fazla, çok fazla ama, hani tablet ve akıllı
tahtalarla ilgili dikkatimi çeken iki soru var. Bir tanesi Mustafa Lale yöneltmiş,
öğrenciler kapı, pencere, sıra, dolap, cam kırarken tabletlerin ve akılla tahtaların
başına nelerin geleceğini düşünmüşler mi diyor. Bu aslında bizim de
hazırladığımı soruların arasındaydı. Hani sigortaladınız mı, eğitim dönemi
sürerken işte kaybolması, kırılması durumunda…

TAHA AKYOL - Yedeği var mı? Diğer konulara geçebiliriz bunu bir
soralım da.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Bu soruya cevap…

TAHA AKYOL - Tabi buna verin efendim buna verin.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İimdi bakın, doğrudur.
Okulumuzda cam kırılıyor olabilir, sıra kırılıyor olabilir ama, bunları
genelleştirerek tüm eğitim sisteminin temel sorunu gibi görmek yanlış. Niçin?
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı tam 42 bin 500 civarında okul var, işte 700 bine
yakın öğretmen var, 17 milyon öğrencimiz var. Yani herhangi bir köşede bir
çocuğumuzun diğeriyle kavga etmesi, bir öğretmenin işte okul idaresiyle
takışması veya yine okul bahçesinde bir hadisenin meydana gelmesi tüm eğitim sistemimizin bir sorunu gibi algılanırsa o zaman biz kendi kendimize haksızlık
yapmış oluruz. Bu bahsedilen konu, evet camımız kırılabilir, o kadar çocuğun
arasında camın kırılmasından tabii bir şey olabilir mi? Bizim bunu anlayışla ve
hoşgörüyle karşılamamız gerekir. Ama böyle bir sorunun devamını arzu eder
miyiz? Hayır. Bunun için de aidiyetin artırılması lazım.

TAHA AKYOL - Benimseme duygusunun evet.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Benimseme duygusunun
artırılması lazım. İimdi tam biz bu noktada hem birtakım idare tedbirler
alıyoruz, yani tablet bilgisayarların kırılması halinde ne olacak, kaybolması,
çalışması veya satılması halinde ne olacak…

TAHA AKYOL - O da olur değil mi, satılması da olabilir?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet, tabi. Bunların
hepsinin tedbirini aldık biz. Bu tabletler şayet irtibatlandırdığımız tahtayla belirli
bir süre ilişkisi koparsa bizde otomatik kayıttan düşecek ve bulunduğu yeri
biliyoruz biz onun, gidip alacağız.

TAHA AKYOL - Ha bu çok önemli, otomatik olarak. Merkezi kontrole
tabi.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Her tabletin bir kimliği var
ve her tablette yine bir öğrencinin ismiyle zimmetleniyor. Kırılırsa, yani insan
hatasıyla kırılırsa, biz onu yenileyeceğiz. Ama çalınır, kaybedilir veya satılırsa
öğrenci kendisi almak zorunda kalacak. İimdi dolayısıyla bu tedbiri aldık, ama
bu benimsetmeyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. İimdi biz benimsetme
konusunda eğer çocuklarımıza, onların ebeveynlerine kamu malının aslında
onlara ait bir şey olduğunu anlatamamışsak suç bizim. Çocuk bilerek cama taş
atıyorsa, burada sorun bize ait bir sorundur, çocuğa ait bir sorun değil. Bu
perspektiften hareketle, biz okulların benimsenmesi konusunda, özel bir proje de
geliştirdik şimdi. “Okullar Hayat Olsun” diye bir programımız var. Okullar
Hayat Olsun programında belki eğitim ortamının iyileştirilmesiyle ilgili yeni
tedbirler alıyoruz. Yani şöyle varsayın: Buna üçüncü öğretmen diyebilirsiniz.
üçüncü öğretmen nedir? Çocuğun benimseyerek gittiği fiziki alan yaratmak.
Mesela okullarımızda kütüphanelerimiz var bizim. En üst katlarda ücra bir
salonun bir köşesinde birkaç tane rafıdır ve kapalıdır çoğu kez. Bilgisayar
laboratuarlarımız var, bunları biz birleştiriyoruz şimdi, binanın en kolay
girilebilen ve en çabuk ulaşılabildiği bir yerde daha genişçe mekanlarda ve
tembih de ettim, çocuklarımıza da sorun burayı nasıl döşeyelim diye. Yani
küçük bir fikir verdiğimde…

TAHA AKYOL - Çok güzel, bu çok önemli.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Küçük bir fikir
verdiğimde…
DİCLE CANOVA- Böylece sahiplenebilecekler yani.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - O odayı girip çıkmayı
sahipleniyorlar çünkü. Kantine de yakın olsun biraz ve böylece çocuklar,
ebeveynleri oraya gelip gitsinler, oturup kalkabilsinler, internet hizmetlerinden yararlansınlar, kitapları alabilsinler. Okul bahçelerini de yeniliyoruz. Yani orada
da yeşil alanlar oluşturacağız, çocuk oyun alanları oluşturacağız geleneksel
oyunlarımızdan.

TAHA AKYOL - Ki oyun bilgi kadar önemli çocuğun sosyalleşmesi
bakımından oynayabilmesi.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Tören alanlarımız, spor
alanlarımız zaten birçok okulumuzda var. Açık alanlarda ders yapabilecek
mekanlar oluşturacağız, öğretmenlerimiz daha rahat etsinler diye. Daha da
önemlisi, son bitirmek üzereyim. Spor salonlarını, efendim çok amaçlı salonları
ve derslikleri yerel yönetimlere ve ebeveynlere açıyoruz gelip istedikleri gibi
kullansınlar. Okulun dışındaki durumlarda da okullarımız açık olacak, akşam
9’a kadar, cumartesi, pazar günleri okullarımızı açmayı hedefliyoruz. Bunları
başardığımızda ben kırma yerine, dökme yerine o verilerin de zorla bağış alma
yerine daha katkı sağlayacağına, yerel yönetimlerin daha çabuk
benimseyeceklerini de düşünüyorum, biraz farklı bir perspektiften meseleyi ele
alıyoruz.
DİCLE CANOVA- Peki, şimdi size sormadan geçemeyeceğimiz bir
konu var, dindar gençlik, dindar nesil yetiştirmek bu da katsayı tartışmasıyla
başladı Ana Muhalefet Partisi’nden 2 milletvekili Danıştay’a katsayı eşitliğini
götürüyor. Buna karşın Başbakan’ın tepkisi de bu oluyor ve tartışma siyaseten
büyüyor. Milli Eğitim’in başındaki isimsiniz. Siz bu dindar nesil yetiştirme
meselesine hangi çerçeveden baktınız, bu tartışma açıkçası Sayın Bakan sizi
rahatsız etti mi? Hani eğitimi, siyasi tartışmaları ya da ideolojik bir alana
çekiyorlar diye düşündünüz mü ya da sizin durduğunuz yerden bir akademisyen
olarak da böyle bir tanım olabilir mi eğitimde, dindar bir nesil yetiştirilebilir mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İimdi bir kere çok açık bir
şey söyleyeyim, asla rahatsız olmadım. Türkiye aslında hiçbir meseleyi
tabulaştırmadan rahatça tartışabilecek bir ifade özgürlüğüne, bir düşence
özgürlüğüne kavuşmalı. O yüzden bazen Başbakanımız da bir vatandaş gibi,
bazen Başbakan olarak bir şey söyleyebilir ve bunun üzerinden bir tartışma
yürütülebilir. Bizim genel başkan yardımcılarımız, diğer bakanlarımız,
vatandaşlarımız bence bu meseleleri tartışmalılar. Fakat bu tartışmanın kendi
içinde bir adabı, üslubu da belki zaman içerisinde ortaya çıkacak diye
bekliyorum ben. İimdi Başbakanımızın ifade ettiği bu dindar gençlik yetiştirme
meselesi tek başına bir cümle olarak alınmaması gereken bir durum. İimdi, bir;
hangi ortamda söylendi, bağlamı ne yani? İki; toplam konuşma içerisinde nasıl
bir konumlamayla ifade edildi? Ve nihayet bu zamana kadar Başbakanımız
Türkiye’de ne tür bir siyasi değişimin taraftarı oldu onlara hep beraber bakmakta
bence yarar var.

TAHA AKYOL - Mesela ben şöyle söyleyeyim: Sizin deminden beri
anlattığınız şeyler daha rasyonel, daha pragmatik bir gençlik yetiştirecek sonuç
itibariyle, bu şekilde bir insan ürünü ortaya koyacak şeyler, bunlar
dindarlaştırma projeleri değil.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Onu biraz daha açacağım
zaten şimdi, daha somutlaştıracağım.

TAHA AKYOL - Peki, yanılıyor muyum yani?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Hiç yanılmıyorsunuz.

TAHA AKYOL - Haklı olarak Dicle de soruyor, diyor ki…
DİCLE CANOVA- O yüzden soruyorum, rahatsız oldunuz mu bu
tartışmanın bu noktaya gelmesinden?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Yok hayır, rahatsız
olmadım. Ben şahsen kendimden eminim, Başbakanımızın da ne söylediğine bu
az önce bahsettiğim çerçeve içerisinde bakılması gerektiği kanaatindeyim. Tek
cümleyi alıp konuşmamak gerekiyor orada. İimdi AK Parti 2002 yılından beri
iktidarda. Sayın Başbakanımız Tayyip Erdoğan 1994 yılından itibaren bu
toplumun önünde bir yerde duruyor. Geçmişinden itibaren bakıldığında ve de
hele hele biz gençliği formatlamayacağız diye bir vurguyu yaptıktan sonra,
bunun aslında bir tepki yaklaşımı olduğunu görmek lazım. Çünkü, özellikle
Türkiye’de mesleki eğitim çok büyük bir darbe yemişken, bakınız 1950’ler
civarındayken 28 İubat sürecinden sonra bu katsayı eşitsizliği sebebiyle yüzde
42’lere kadar düştü mesleki eğitimin ortaöğretim içerisindeki payı. İmam hatip
okullarının gerekçe gösterilerek bunun yapılmış olması, hakikaten bu ülke için
yapılabilecek en büyük kötülük ve en büyük maliyetlerden bir tanesiydi. İimdi
katsayı eşitliği yapılmışken, hele hele bir yıl sonra zaten alan uygulamasını Milli
Eğitim Bakanlığı kaldırıyor iken, hala bir köşesinden ideolojik bir cepheye
çalışmanın verdiği bir belki etkiyle Başbakanımız dindar gençlik yetiştirme
meselesi üzerinde durdu. Gençliği formatlamayacağız dediğine göre, bu tarafıyla
bakıldığında ben onu şöyle anladım: Biz Türkiye’de dindar insanlara da kendi
çocuklarını dindar olarak yetiştirebilecekleri fırsatı veren bir eğitim
oluşturmalıyız. Başka bir ifadeyle, genişletelim; Türkiye’de herkes çocuğunu
nasıl yetiştirmek istiyorsa o fırsatı ortaya koymalıyız.
DİCLE CANOVA- Bu nasıl sağlanacak efendim?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ben Milli Eğitim Bakanı
olarak şahsen Türkiye’de herkesin arzu ettiği eğitime sahip olabileceği bir fırsatı
verebileceğimiz modeli düşünebiliyorum kafamda, çok mümkün. Hatta
Türkiye’deki birtakım eşitsizlikleri kaldırmak da mümkün olacak bu vesileyle.
Yani, illa fırsat eşitliği sağlayamıyorsanız, illa dindar diye niye meseleye
bakıyorsunuz, bugün fen lisesine gidemeyen, ama fen kabiliyeti olan
çocuklarımız varsa, fen lisesine göndermek diye niye kaygı taşıyoruz? Ben ona
onun bulunduğu okulda fen dersi alabileceği bir fırsat yaratırsam…

TAHA AKYOL - Bilgisayar.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Bilgisayar da olur,
seçimlik ders koyarak yapabilirim, ona başka imkanlar ve fırsatlar verme
imkanım var uzaktan eğitimle veya merkezden birtakım yönlendirmelerle,
birçok imkanımız var artık. Yani, herkesi kendi okuduğu okulda fen eğitimi alabilecek, sosyal eğitimi alabilecek, güzel sanatlar eğitimi alabilecek, dini
eğitim alabilecek bir çerçeve içerisine oturtursak bunun ne mahsuru var.
DİCLE CANOVA- Seçmeli der olarak mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İsteğe bağlı ve seçmeli
olarak bunlar yapılabilir. Ama temel vazgeçmeden vereceğimiz dersler mutlaka
olacak; matematik gibi, felsefe gibi, tarih gibi, Türkçe gibi ve edebiyat gibi, fen
bilgisi gibi.
DİCLE CANOVA- Yeri gelmişken efendim sorayım; din kültürü ve
ahlak bilgisi dersi zorunlu olmaktan çıkarılacak mı peki? Dediniz ki, herkes
istediği şekilde seçmeli dersler aracılığıyla eğitimini alacak, bunlar arasında din
bilgisi de olacak. O durumda din bilgisi…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Olacak demiyorum,
affedersiniz, ben böyle bir serbestliği niçin bu ülkede sağlamıyoruz diyorum.
Olacak demek, o benim verdiğim bir karar üzerine yapacağım bir ifadeyi ortaya
koyar, halbuki ben diyorum ki; dindar gençlik tartışmasını da bu zemin üzerinde
anlamak gerekir. O açıdan bakıldığında bütün bunları yapmamız halinde bu
toplumda inanılmaz bir rahatlama olacaktır.
Zaten size bir şey daha söylemem gerekiyor; dünyanın genel gidişatına
baktığınızda siz bu fırsatları vermek zorunda kalacaksınız zaten. O kadar esnek
bir eğitim modeli oluşturuluyor ki dünyada, ilkokul 5. sınıftan itibaren insanların
artık giderek farklılaşan tercihlere, eğer tercihini yanlış yapmışsa ve fark ettiği
bir noktadan itibaren doğru bir tercihe doğru geçebileceği esneklikler kurulmuş
vaziyette. Ama ben Milli Eğitim Bakanı olarak sorarsanız, cevabı uzattım ama,
üç şey düşünüyorum. Yani eğitimin olmazsa olmaz 3 ayağı düşünüyorum.
Onlardan birincisi, dünyada rekabete edebileceğimiz bilgi ve yetenekler
çocuklarımıza mutlaka kazandırılmalı.

TAHA AKYOL - Ki bunlarda rasyonel bilgiler ve rasyonel
yeteneklerdir, evet.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet, daha objektif
perspektiften. İki, bizim toplumumuzun beklentilerini ve piyasanın ihtiyaçlarını
karşılayacak bilgi ve yeteneklere çocuklarımız sahip olmalılar.

TAHA AKYOL - Bu daha çok ara eleman dediğimiz tiplerdir, değil mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Mesleki anlamda.

TAHA AKYOL - Evet, mesleki anlamda.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Çünkü bakınız bu o kadar
önemli ki, konuyu uzattım ama, hakikaten bu konularda söylemek istediğim çok
şey de var.

TAHA AKYOL - Ben de bu 12 yıl eğitimi sormak istiyorum, evet.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Yine gelişmiş ülkelerde
insanların artık istihdam edilmeleriyle ilgili çok ciddi değişiklikler olmaya
başladı. Bir insanın çalışma hayatı boyunca 8-10 kez iş değiştirmesi 3-5 kez
meslek değiştirmesi artık kabul edilebilir bir gelişme olarak var.

TAHA AKYOL - Hatta insanlar bu eksikliği yapabilsinler diye
yetiştiriyorlar.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ve nihayet üçüncüsü,
bunun ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum; biz bütün gençlerimize yine
bir aidiyet duygusu, bir tarih bilinci, bir toplumsal ve ahlaki değerler, sosyal
sorumluluklar vermek ve bunlarla birlikte mücehhez hale getirmek de
zorundayız. Bunun benim için esas bakış noktası da burada, ondan sonrasını
insanlar istedikleri gibi yapabilmeliler.

TAHA AKYOL - İimdi bu 12 yıl kesintili eğitime geçelim mi?
DİCLE CANOVA- Evet, zaten hani kat sayıdan yola çıktık, imam hatip
liseleriyle ilgili eleştirilere bir parça girdi Sayın Bakan. Zaten 12 yıllık kesintili
zorunlu eğitim konusunda da evet bu çok...

TAHA AKYOL - Biz bu konuda bir VTR hazırladık 12 yıl eğitimle ilgili
olarak ve arkadaşlarımız onu ekrana getirsinler, Sayın Bakana da soralım 4+4+4
eğitim, izleyelim bu konuda bir VTR’miz var.

TAHA AKYOL - Efendim, niye 4+4+4, toplam biz 8 yıllık eğitimi 12
yıla çıkardık diye böyle sade kestirme yoldan gitmediniz de 4+4+4 dediniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İşte az önce belki
bahsettiğimiz konuyla çok yakından alakalı bir husus. Eğitimin kesintili hale
getirilmesini yine dikkat edecek olursanız doğrudan doğruya hemen imam hatip
okullarıyla irtibatlı bir şekilde tartışanlar oldu. Bence bu tip tartışmayı yapanlar,
hala çok değişen paradigmalar farkında olmadan yapıyorlar. Dünyanın genel
gidişatına baktığımızda iki genel eğilim var, bu ortaöğretim seviyesinden
bahsederek bu eğilimlerden bahsediyorum, söz ediyorum. Birincisi; okul öncesi
eğitimin giderek daha önem kazanması ve eğitim yaşının küçülmesi. Dünyanın
pek çok yerinde...

TAHA AKYOL - Biz 7 yaştan 6 yaş mı okul öncesi dahil mi 4+4+4’e?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Hayır, okul öncesi hariç,
4+4+4 hariç, 4’de sonra hariç. Okul öncesi eğitim, tüm dünyanı en çok önem
verdiği konulardan birisi. Nitekim mesela Dünya Bankası son hazırladığı
raporda da Türk eğitim sistemini değerlendirirken okul öncesi eğitimle alakalı
bir takım önermelerde bulundu. Halbuki biz onu çok daha önceden bir strateji
olarak geliştirmiş ve uygulamaya başlamıştık. O bunu söyleyerek bizim
önümüzü aldı güya biraz. Bu eğilim 3 yaşından itibaren çocukların mutlaka
eğitim sürecine dahil edilmeleri.
İkinci eğilimse; mesleki eğitimin biraz daha ötelenmesi. Mesela bizde...

TAHA AKYOL - Ötelenmesinden kasıt?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER -Yani yaş olarak. Mesela
bizde çıraklık eğitimi hala pek çok kişinin özlediği bir eğitim olarak duruyor.
Mesela, ben bir çok yere gittiğimde çıraklık eğitimin yeniden canlandırılmasıyla
ilgili tekliflerden bulunduklarını görüyorum. Halbuki dünya bu yöne gitmiyor
artık. Yani normalde ikinci dörtteki eğitimin çoğu, belki yine çocuklarımıza kendi eğilimleri doğrultusunda tercihler sunuyor ama, mesleki bir seçim
öngörmüyor. Yani birinci 4’te sınıf öğretmeninin yaptığı eğitimi...

TAHA AKYOL - Birinci 4 dediğimiz 6. yaştan 10 yaşa kadar

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet 6-10 yaş arası.

TAHA AKYOL - Bu yaşta bir tür eski bildiğimiz ilkokul benzeri bir
eğitim.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İlkokul benzeri sınıf
öğretmelerinin işte okumayı-yazmayı öğrettiği, basit matematik hesapları
öğrettiği, temel kabiliyetleri kazandırmaya çalıştığı eğitimi.
İkinci öğretim, dünyada daha çok yine giderek çocukların kabiliyetlerini
yine orada farklılığını kabul eden bir eğitimdir ama, az oranlarda kabiliyetlerine
uygun seçimlerinin olduğu dersleri veren, ama mesleki bir yönlendirme
yapmayan bir eğitim.

TAHA AKYOL - Tamam, dolayısıyla 10 ile 14 yaş arasında da hala
meslek ayırımı yok.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ayırımı yok, hayır.
Meslek ayırımını giderek ileri yaşlara bırakmaya başladılar. İimdi biz bugün
4+4+4’ü gündeme getirdiğimizde, imam hatip okullarının eski haline dönüyor
veya imam hatip okulları için bu iş yapılıyor denilmesi, bu anlamda işte bu
gidişatın farkında olmamakla alakalıdır. Yine zaten çocuklar eğer o yöne doğru
gitmek istiyorlarsa, seçecekleri derslerle gitme imkanlarına sahip olacaklar. Artı,
biz ortaöğretimi...

TAHA AKYOL - Pardon, şunu soralım: 6 yaşında okula başladı, 10
yaşına kadar...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - 6 yaşını tamamlıyor bizde
öyle başlıyor.

TAHA AKYOL - 10 yaşını bitirinceye kadar ilk dört yıl.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - 7, 8, 9, 10.

TAHA AKYOL - 10. 14 yaşını bitirinceye kadar ikinci dört yıllık
kademe.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - 11, 12, 13, 14.

TAHA AKYOL - 14, evet. Meslek tercihi hangi yaştan itibaren
başlayacak, 16’dan itibaren mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İu anda bizde 15’den
itibaren başlıyor biliyorsunuz.

TAHA AKYOL - Yeni gelecek olan 4+4+4’de?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Yeni gelecekte henüz çok
netleşmedi bu ama, ben dünyanın genel gidişatını söylüyorum; daha çok 16.
yaştan sonra başlıyor.

TAHA AKYOL - Yani imam hatibe gidecekse çocuk, 16 yaşta o tercihi
yapacak, daha erken bir yaşta o tercih yapılmayacak.
DİCLE CANOVA- Daha erken gidecek galiba anladığımız...MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İmam hatip okuluna
gidebilir orada ama, zaten imam hatip okuluna giden öğrencilerimizin pek
çoğunun mesleki bir tercih yaptığı da tartışılabilir. Çünkü imam hatip okulu
öğrencileri daha çok lise eğitimi alan, ama beraberinde dini bilgisini de alan bir
halk lisesi olarak tanımlanması gereken bir yapıdır.
DİCLE CANOVA- Yeni bir tanım yapılacak mı efendim, böyle bir
değişiklik öngörüyor mu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İu anda öyle bir
çalışmamız yok.

TAHA AKYOL - Efendim, bu eğitimin süresinin 8 yıldan 12 yıla
çıkarılmasının gerekçesi herkes tarafından anlaşılabilecek durumda, ben de
anlıyorum. 4+4+4 olması esneklik getirmek, tercih imkanını çoğaltmak için mi,
başka pedagojik sebepleri var mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İimdi normalde
çocukların yaşlarıyla alakalı bir yapısı var. Yani çocukların işte 7 yaş ila 10 yaş
arasında olanlar daha çok birbirine yakın gözüküyorlar pedagojik formasyon
olarak diğer yaşlarda ama, burada çok katı bir durum da söz konusu değil. Tüm
dünyada çok farklı fikirler de var benim gördüğüm kadarıyla, farklı uygulamalar
da var. Yani mesela 5+3+4 uygulayan ülkeler var, yine mesela 5+4+3 uygulayan
ülkeler var veya 5+2+2+2 uygulayan ülkeler var. Orada çok standart bir şey yok.
Bugün 4+4+4 olmasının tek yegane kaynağı, Milli Eğitim İûrasında bu
doğrultuda bir tavsiye kararının alınmış olmasıdır.

TAHA AKYOL - O peridotlar değişebilir de ilerideki tartışmalara göre.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - O periyotlar tartışılabilir,
yani her halükarda mahsurlu ve faydalı yönleri iddia edilebilir, evet.

TAHA AKYOL - Erken gündeme gelmesi de herhalde kamuoyunda
tartışılsın diye. Sınıf geçme sistemini soralım mı?
DİCLE CANOVA- Olur peki, tamam yani.

TAHA AKYOL - Zaman daraldığı için kusura bakma Dicle, izin
verirsen.
DİCLE CANOVA- Tamam, peki, buyurun tabi.

TAHA AKYOL - Sınıf geçme yerine ders geçme sisteminden ne
bekleniyor. üniversite öyle, sınıf geçme yerine ders geçme vardı bizim
zamanımızda, şimdi bunu liselere alıyorsunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - İimdi aslında biz o
konuda çok öyle bir karar vermiş değiliz. Çoğu kere konuyla alakalı ortaya
çıkan bir takım bilgiler hemence bu tip tecrübelere doğru kaydırılabiliyor.
Normal şartlarda ben şuna imkan verilmesi kanaatindeyim. Ama henüz bilimsel
olarak bununla ilgili bir tartışma yapılıp karar verdiğimiz bir husus yok.
Kabiliyeti olan bir çocuk, hayatı daha ciddiye alan bir çocuk, sorumluluklarını
fazla hisseden bir öğrencimiz gerekiyorsa erken bitirebilmeli. Ve hayata çok
daha farklı bir yerden başlayabilmeli. Yine bu eğitimde esnekliğin bir parçası
olarak tasarlanabilir. Yani bu boyutuyla bakıldığında, çocuk bir üst sınıfının bazı derslerini alma şansına sahipse, bir takım şartlar koyarak bunu
sağlayabilmeliyiz. Eğer bir üst sınıfın derslerini verebiliyorsa mezun
edebilmeliyiz. Ancak bunu illa sınıf geçme veya ders geçme gibi bir kategori
içerisinde değerlendirmek için henüz çok erken.

TAHA AKYOL - Orada da esnek davranmalı diyorsunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Esneklik fikrine çok sıcak
bakıyoruz.

TAHA AKYOL - Olgunluk sınavı için ne diyorsunuz liseyi bitiminde
yüksek öğretime girmiş oluyorsunuz.
DİCLE CANOVA- Yüksek öğretime girişte yeni bir hani model
üzerinde durulduğunu biliyoruz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Olgunluk sınavı için,
şimdi olgunluk sınavını biz illa ayrı bir sınav yaparak olgunluk sınavı yapmamız
gerekmeyebilir. Ama öyle bir sınavın, Türk eğitim sisteminin kalitesini görme
ve yıldan yıla takip etme açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Ve bu
sebeple de mesela şimdi yüksek sesle düşündüğümü kabul edin; ÖSYM’nin
yapmış olduğu YGS’nin bizim 4 yıllık müfredatımızı içerecek şekilde bir sınav
şekline dönüştürülmesi halinde, bunun aynı zamanda bir olgunluk sınavı olarak
değerlendirilebileceğini ben düşünüyorum. Ama bu teorik olarak mümkün,
pratik olarak ne kadar mümkün onu araştırıyoruz.
DİCLE CANOVA- Efendim, katsayı konusunda hani çok çünkü
kafalara takılıyor, hemen onu sorayım madem üniversiteye girişten söz
ediyoruz; şimdi eşitlik sağlansın diye yeni bir düzenlemeye geçildi ama, acaba
düz liselilerin aleyhine bir durum oluşmuyor mu? Çünkü meslek lisesine giden
çocuğun elinde bir mesleği oluyor netice itibariyle. Meslek lisesi doğrudan
üniversiteye yönlendiren bir lise türü de değil. Amaç hemen hayata atılması,
meslek sahibi olması. Ama düz liselinin önünde başka bir seçenek yok.
Dolayısıyla, acaba onların aleyhine tersten bir eşitsizlik söz konusu olmuş
olabilir mi ya da bu yöndeki yorumlara katılır mısınız, ne dersiniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ben bu yorumların çok
hakça bir yorum olduğunu düşünmüyorum çok açık bir şekilde. Sebebi şu:
Meslek lisesine giden bir çocuk şayet kendi mesleğiyle alakalı onun devamı
niteliğinde olan fakültelere gidebilmiş olsaydı, onun da böyle bir hakkı olsaydı
belki daha adil bir düzenleme yapılmış olurdu. Ama diyelim ki, meslek lisesinde
makine bölümüne giden, mekatroniğe giden, elektrik-elektroniğe giden
çocuklarımız üniversitelerin aynı bölümlerine devam edemediler. Bu açıdan
bakıldığında aslında alt yapısı sağlam olan, onun üzerine bir üniversite eğitim
yaparak bunu daha ileri noktaya götürebilecek olan bir çocuğa o fırsatı
vermezken, hiç alt yapısı olmayan çocuğa daha avantajlı bir fırsat sağlamış
olduk. İimdi burada şayet lise öğrencilerinin gitmelerini engelleyen herhangi bir
durum çıksaydı o zaman bu haksızlıktan söz edebilirdik. Ama tam aksine aslında
eşit fırsat verdik. Herkes yarışmalı ve gidebileceği yer nereyse oraya gitmeli.
DİCLE CANOVA-İimdi enteresan bir soru var bu önemli.TAHA AKYOL - 4 dakikamız kaldı.
DİCLE CANOVA- Ama bu çok önemli, çünkü okul üniformalarıyla
ilgili. Geçtiğimiz yıl Milli Eğitimin okul formalarının serbest olmasıyla alakalı
bir çalışma mevcuttu diyor Sayın Ertan Kaya. Ömer Dinçer’in bu konuyla ilgili
net bir bilgi vermesi mümkün mü?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet, peki. İimdi şahsi
kanaat olarak ben milli eğitimde gerçekten birey olarak özgür, kendi
potansiyelini kullanan insanlar yetiştirmek istiyorsak, yani akademik olarak da
serbest çalışabileceği, araştırma yapabileceği bir fırsatı vereceksek, ki öğrenci
merkezli eğitim filan diye konuşuyoruz zaman zaman, bütün bunları
söyleyeceksek pek çok şekli özelliği bizim ortadan kaldırmamız lazım. Yani
çocuklarımız kabuklarını kıracakları ve serbest düşünecekleri bir fırsatı vermek
lazım. Belki bu yorum tartışılabilir ama, bütün çocuklara...

TAHA AKYOL - Bu üniformasız eğitim…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Oraya geliyorum. Belki
tartışılabilir ama, bütün çocuklara standart bir elbise giydiriyorsanız şayet, ben
bunun bütün çocuklar derken Türkiye’deki tüm ilköğretim öğrencilerini kast
ediyorum veya tüm ortaöğretim öğrencilerini kast ediyorum, standart bir elbise
giydiriyorsanız şayet, bu forma okul kıyafeti olmaktan başka bir anlam taşıyor.
Okul kıyafeti yerine bu standartlaştıran, tek tip haline getiren bir yaklaşım
tarzıdır. Bunu siz, çok ideolojik hale getirip otoriter yönetimlerin 1940’lı
yıllardaki uygulamaları olarak görebilirsiniz. Biraz daha yumuşatıp sanayi
toplumunun standartlaştırma temayülünün bir neticesi olarak görebilirsiniz. Ama
ne olursa olsun...

TAHA AKYOL - Bu çağa uygun değil.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet. İçinde
bulunduğumuz çağda serbest düşünen, serbest hareket eden, esnek bir yapıyı
arzu eden bir yapı içerisinde tek tip kıyafetin doğru olmadığı kanaatindeyim.
DİCLE CANOVA- O zaman kaldırılması yönünde sanırım kafanızda....

TAHA AKYOL - Vaktimiz daralıyor efendim.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Oraya geliyorum. Ancak
bunun için aynı rahatlıkla kamuoyunun da bu meseleyi görmesi ve tartışması
gerekiyor. Çünkü kamuoyunda ciddi tereddütler görüyorum.

TAHA AKYOL - İimdi orada şu da devreye giriyor: Belli bir kıyafet
kaldırıldığı zaman iyi giyinen, iyi giyinecek durumu olmayan yoksul öğrenci
arasında da...
DİCLE CANOVA- Tabi, yani çocuğu olan arkadaşlarımdan biliyorum,
bir de hani yeni nesil çok hareketli, çok enerjik bir nesil.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Çok sosyolojik olarak
veya sosyoekonomik olarak buna itiraz edenler çoğunlukta görünüyorlar şimdi.
Benim kanaatim; aslında o itirazlar çok haklı itirazlar değil ama, bu kadar insan
bu konuda bir tereddüt taşıyorsa, o tereddütleri iyice anlamadan ve gidermeden
değişiklik yapmaya ihtiyatla bakmak lazım. TAHA AKYOL - Ben şunu anlıyorum, bunu çok büyük keyifle
dinledim: Tek tip nesil olmasına kıyafette bile karşısınız.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Evet.

TAHA AKYOL - Bu fevkalade güzel, çok liberal, çok özgürlükçü bir
bakış. Ama bunun sosyolojik şartları, yoksul-fakir…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ben ona katılmıyorum,
onu ifade etmek isterim doğrusu.
DİCLE CANOVA- Bir de annelerin şöyle bir şeyi var, her sabah ne
giyeceğiz siniriyle okula gitmek istemiyoruz diyenler de var, onu biliyorum,
çünkü dediğim gibi yeni nesil biraz da farklı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Ama bakın size bir şey
söyleyeyim; bu bahsettiğiniz yeni nesil bizim çevremizdeki nesil, biz onu
yorumluyor ve genelleştiriyoruz. Türkiye’de bahsettiğiniz türden okul sayısı 3
bin civarında, 4 bin civarında. Geri kalan 38-39 bin okul aşağı yukarı aynı
sosyoekonomik çevre içinde yaşayan, benzer şartlara maruz kalan insanlardan
oluşuyor. Bizim köy okullarımızın sayısı hakkında kimse fikir sahibi değil.
Kırsaldaki okullarımızın sayısı aşağı yukarı 30 bine yakın. Ve oradaki insanlar
aynı mahallenin çocukları. Ve ben onlara mavi bir önlük giydirerek, belki kendi
ailesinin ördüğü bir yün kazağı giymesine mani oluyorum.

TAHA AKYOL - Yani, siz orada bile çeşitliliği uygun buluyorsunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Bence mahsuru yok ama,
bu tip tartışmaları da dikkate almak gerektiği kanaatindeyim biraz.

TAHA AKYOL - Bu iyi, ufuk açıcı, özgürlük fikrini geliştirici bir
tartışma. Okul formalarının tek tipleştirme işlevinin olabileceğini itiraz etmek
memnuniyet verici, özgürlükçü bir taraf.

TAHA AKYOL - Değerli izleyenler, iki gündür reklamların döndüğü,
yaklaşık 3 gündür hem Dicle’nin mail adresine, hem CNN Türk’e, benim hem
Hürriyet’teki mail adresime yağmur gibi Sayın Bakana iletmemiz gereken
sorular, taleplerle ilgili mail geliyor. İu son 1,5 saatlik programımız sırasında
gelen ve bizim çıkış aldığımız daha çok öğretmenler tarafından gönderilen
dilekler, talepler, şikayetler; ben bunu Sayın Bakana tevdi ediyorum. Kendisi
cevap verecek. Yalnız Profesör Doktor Rengin Güzel, özür durumuna bağlı
atamalarla ilgili bir teknik bilgi de vermiş, ben bunu size takdim ediyorrum, artık
siz gereğini, uygun gördüklerinize cevap da vererek yerine getirirsiniz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER - Teşekkür ederim.

TAHA AKYOL - Değerli izleyenler, programımızın sonuna geldik.
Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer, çok teşekkür ediyorum. Sevgili
Dicle, Ankara’dan buraya geldin, çok teşekkür ediyorum.
Ben bir soruyla bu programı kapatacağım; Milli Eğitim Bakanı şunu
yapsın, bunu yapsın, şu sistem kabul edilsin falan. Ben bir soru soracağım, biz
kendimizi eğitmek için ne yapıyoruz?
Önümüzdeki hafta başka bir program için sizleri bekliyorum.