Emeklilik yaşı yükseliyor mi

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, şu ana kadar Türkiye'de misafir edilen Suriyeliler için bütçeden Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'na (AFAD) yapılan transferlerin 400 milyon lira olduğunu, fiili harcamanın da 380 milyon lirayı biraz geçtiğini bildirdi.

Babacan, ''Türkiye Cumhuriyeti devleti için bunlar çok kolaylıkla yönetilebilir rakamlardır. Genel mali tablomuzu etkileyecek bir boyut asla söz konusu değildir'' dedi.
CNBC-e'de katıldığı bir programda soruları yanıtlayan Babacan, emeklilik yaşı ve sosyal güvenlik harcamalarıyla ilgili bir soru üzerine, sosyal güvenlik meselesinin çok önemli bir konu olduğunu söyledi.

Türkiye'deki emekli sayısının 10 milyonu aştığını ve sağlık giderleri de dikkate alındığında ciddi bir bütçe yüküyle karşı karşıya olunduğunu belirten Babacan, bunun yanında zamanında yapılan sosyal güvenlik reformunun, açıkları kontrol altında tuttuğunu ifade etti.

Önümüzdeki dönemle ilgili, sosyal güvenlik açıklarının nasıl azaltılabileceğine ilişkin teknik kurulların çalışmalarını yaptığını aktaran Babacan, ''Ancak bizim bugün itibariyle bu konularla ilgili verilmiş bir kararımız yok. Bir yandan bu konularla ilgili çalışmak bir ihtiyaç ama bunu yaparken de sosyal adaleti koruyarak, geniş kesimlerin hak edilmiş haklarında herhangi bir kayba sebep olmadan nasıl çözülebilir? Teknik çalışmalar her zaman olur ama bu konuda verilmiş bir kararımız yok'' diye konuştu.

Sağlık alanında hükümet olarak çok adım attıklarını dile getiren Babacan, özellikle son 3 yıla bakıldığında ilaç başta olmak üzere sağlık harcamalarını kontrol altında tutup aynı zamanda hizmet kalitesini yükseltmeyle ilgili Türkiye'nin önemli bir başarı kazandığını bildirdi.

Dünya Sağlık Örgütü'nün, Dünya Bankası'nın veya diğer bağımsız kuruluşların yazdıkları raporlarda, Türkiye'deki sağlık reformları için ''şaheser'' deyiminin kullanıldığını anlatan Babacan, maliyetlerin kontrol altında olduğunu, bunun yanı sıra hizmet kalitesinin her geçen gün arttığını söyledi.
Babacan, bu konularla ilgili her yıl küçük küçük tedbirlerin de alındığını belirterek, ''Dolayısıyla her yıl ufak şeyler oluyor. Önümüzdeki dönemle ilgili henüz verilmiş bir kararımız olmamasına rağmen ufak tedbirler olabilir ama bunlar çok sansasyon oluşturacak, konuyu temelden etkileyecek şeyler asla olmaz. Daha çok nasıl tasarruf edebiliriz? Nasıl israfı önleyebiliriz? Bunlara yönelik adımlardır'' dedi.

''GÜVENLİK VE İSTİHBARAT HARCAMALARI, DENGELERİ ETKİLEYECEK BOYUTTA DEĞİL''

Bütçedeki savunma harcamalarının artışının, Suriye'deki gelişmelere bağlandığı yönünde yorumların olduğunun belirtilmesi üzerine de Babacan, harcamalardaki artışı yüzde olarak verdiğinizde yüksek gibi göründüğünü ancak toplama bakıldığında, bütçenin temel yapılarını, dengelerini değiştirecek rakamların söz konusu olmadığını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Babacan, bununla birlikte 2012'nin nispeten terör olaylarının yoğun olduğu bir yıl olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
''Aynı zamanda bizim güvenlik ve istihbarat birimlerimizin yeniden yapılanması da söz konusu. Bunun da kuşkusuz maliyetleri var ama bunları bütçemizin toplam büyüklüğüyle karşılaştırdığınızda dengeleri etkileyecek boyutlarda asla değil. Kaldı ki güvenlik söz konusu olduğunda işin maliyet boyutunu biz hep ikinci derecede düşünmek zorundayız. Buna rağmen tüm güvenlik birimlerimiz yaptıkları işte azami tasarrufa da gerçekten çok çok dikkat ediyorlar. Gereken neyse kuşkusuz harcanacak ama gereksiz harcama da görmüyoruz.''

''SURİYE MESELESİ, TÜRKİYE-SURİYE ARASINDAKİ İKİLİ BİR MESELE DEĞİLDİR''

Suriyeli sığınmacılar için yapılan harcamalara ilişkin bir soru üzerine de Babacan, Türkiye'nin Suriye vatandaşlarını misafir etmesinin bir insanlık borcu olduğunu söyledi.

Bunu, Türkiye açısından yapılması gereken bir görev olarak gördüklerinin altını çizen Babacan, şöyle devam etti:

''Biz arzu ederdik ki uluslararası kuruluşlardan ve başka ülkelerden de bu konuda destek gelsin. Maalesef ben şunu görüyorum; Suriye meselesi özellikle Türkiye bağlamında ikili bir mesele gibi tartışılır hale geldi. Sanki ikili meseleymiş gibi bu görülüyor, tartışılıyor. Aslında Suriye meselesi insanlık perspektifinden baktığımızda bir küresel mesele. Yani biz nasıl dünyanın bir ucunda deprem veya bir sel felaketi olduğunda yardımlarımızı gönderiyorsak, Suriye meselesinin insanlık boyutu da böyle bir konu. Dünyanın her yerinde beklenen bu insanlık boyutuna destek verilmesi, yardım edilmesidir fakat bunu, bugüne kadar maalesef pek görmedik. Güvenlik perspektifi açısından baktığımızda da yine bölgesel bir meselesidir. Türkiye-Suriye ikili meselesi değildir. Uluslararası toplumun da bunu böyle görmesi lazım.

Bunlar bir yana, bizim şu ana kadar misafir ettiğimiz Suriyeliler için bütçeden Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'na (AFAD) yapılan transferler 400 milyon lira. Fiili harcama da sanırım 380 milyonu biraz geçti, yani boyutlar bu. Bizim valiliklerin ya da il özel idarelerinin bu kamplarla ilgili ne harcaması varsa bunu AFAD zaten kendilerine ödüyor. Yani devlete toplam maliyet dediniz ya, bu rakamın içinde hepsi var. Yani bu 400'ün dışında ilave bir rakam söz konusu değil.''

''YAPILACAK HARCAMA, GELEN SURİYELİ SAYISINA BAĞLI''

Babacan, ''Türkiye'nin bu konuda bir harcama limiti var mı?'' şeklindeki bir soru üzerine de bunun sayılara bağlı olduğunu söyledi.

Gelişmelere göre rakamların artabileceğini de azalabileceğini de dile getiren Babacan, bu konuda konteyner, altyapı gibi bir sabit maliyetlerin bir de günlük giderlerin olduğunu ifade etti.

Şu anda söz konusu kamplardaki çocukların eğitimi için 500 öğretmen görevlendirildiğini, üniversite çağındaki tüm gençlerin de bölgedeki üniversitelere yerleştirildiğini anlatan Babacan, sağlıkla ilgili de çok ciddi yatırımların yapıldığını bildirdi.

Dolayısıyla 400 milyon liranın önemli bir bölümünün bu sabit yatırımlardan kaynaklandığını belirten Babacan, ''Sayının bundan sonra artmadığını var sayarsak, rakamlar o kadar hızlı artmaz ama diyelim ki yeni girişler devam ederse kuşkusuz rakam daha da çoğalır ama ben tekrar ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti devleti için bunlar çok kolaylıkla yönetilebilir rakamlardır. Genel mali tablomuzu etkileyecek bir boyut asla söz konusu değildir'' şeklinde konuştu.

''TOPLAMDA DÖNEN ÇEKLERE BAKTIĞIMIZDA İLK 9 AYDA YÜZDE 4,36''

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, olası vergi ve fiyat ayarlamaları ile ilgili, ''Bu sene atacağımız başka bir adım yok. Gelecek sene farklı konularda küçük küçük birkaç adım daha olabilir'' dedi.

Karşılıksız çek, protesto edilmiş senet, bankalara geri ödemelerde yaşanan problemler gibi konuları yakından takip ettiklerini belirten Babacan, çeklerle ilgili düzenlemenin dünyadaki uygulamalarla paralel olma mecburiyetinden kaynaklandığını söyledi.

Geçmiş dönemde dünyada çeki ödemeyene hapis cezası uygulayan tek ülkenin Türkiye olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Bu, Orta Çağ'dan kalan bir ceza metoduydu. Modern hukukta böyle bir şey yok'' diye konuştu..

Hapishanelerdeki toplam hükümlü ve tutuklu sayısının bugün itibarıyla 140 bin kişi olduğunu dile getiren Babacan, çekteki hapis cezası kaldırılmasa, hapse gireceklerin sayısının 220 bine ulaşacağını belirtti.

Ekonomik açıdan bakıldığında da çekte hapis cezasının kaldırılmasının genel ekonomi ve piyasa üzerindeki etkisinin sınırlı olacağını ifade eden Babacan, şunları söyledi:

''Kriz öncesi yıllarda dönen çeklerimizin oranı yüzde 5,31. 2009 yılında kriz döneminde bu yüzde 6,83'e çıkıyor. Daha sonra 2010 ve 2011 yıllarında yüzde 3,46 ve yüzde 2,91 rakamlarını görüyoruz. Bunlar (2010 ve 2011) istisnai düşük rakamlar. Çok yüksek büyüme ile beraber bir bakıma piyasadaki çok yüksek likidite ile beraber görülmüş rakamlar. 'Peki bu yıl nerede?' diye baktığımızda ilk 9 ayın ortalaması yüzde 4,36.''
Çek kullanım miktarının da bu yıl geçen yıla göre daha yüksek seyrettiğini anlatan Babacan, çekte hapis cezasının Şubat ayında kaldırıldığını, geçen yıl mart ayında 21,6 milyar lira olan takasa giren çek tutarının bu yılın mart ayında 23 milyar liraya ulaştığını kaydetti.

Aynı tutarın geçen yılın nisan ayında 18 milyar lira iken bu yılın aynı ayında 29 milyar liraya yükseldiğini dile getiren Babacan, ''Temmuz ayındaki çeklerin çoğu hapis cezası kalktıktan sonra yazılan ve işlem gören çeklerdir. Geçen sene Temmuzda işlem gören çek tutarı 21 milyar 646 milyon lira. Bu sene Temmuz'da 35 milyar 899 milyon lira. Sadece şuna bakılmamalı. 'Dönen çek miktarı artmış.' Artmış ama kullanılan çek de artmış. Toplamda dönen çeklere baktığımızda ilk 9 ayda yüzde 4,36. Hapis cezası kalkmasına rağmen 4,36 büyük bir başarıdır'' dedi.
Çeklerin de dahil olduğu bütün ödeme ve kredi kayıtlarının tek bir merkezden görülebileceği bir sicil sistemi kurduklarını hatırlatan Babacan, bunun güvenli bir şekilde daha geniş kitlelere ulaşması için çalıştıklarını söyledi.

ASGARİ ÜCRETLİDEN ALINAN VERGİ

Asgari ücretin vergi dışı bırakılması tartışmalarına ilişkin görüşlerini de paylaşan Babacan, evli ve üç çocuklu aileden hemen hemen hiç vergi alınmadığını ifade etti.

Babacan, ''Bütçe tarafına da bakmak lazım. Mali yüküne de bakmak lazım. Anayasa çalışmalarının tümü bitip paket halinde önümüze gelmeden yorum yapmak çok doğru değil'' dedi.

Orta Vadeli Program'da (OVP) kamu ve özel sektörde tasarrufların artırılması gibi bir temel amaç ortaya konulduğunun hatırlatılarak bu konuda yeni bazı adımların atılıp atılmayacağına ilişkin bir soru üzerine Babacan, özellikle şirketlerde sermayeyi teşvik eden bazı adımlar attıklarını dile getirdi.

Gelecek birkaç yıl içinde sermayeyi dağıtmayıp şirkette tutma ile ilgili bazı adımlar atacaklarını belirten Babacan, ''Vergi uygulamalarıyla ilgili 'Ben karımı dağıtayım mı yoksa şirkette mi tutayım?' kararını verirken şirkette tutmalarını destekleyecek bazı adımlarımız söz konusu olacak'' diye konuştu.

Deprem sigortası yasasının yenilenmesinin ardından deprem sigortası yaptıranların oranının hızlı bir şekilde arttığına dikkati çeken Babacan, bu durumun da Türkiye için önemli bir tasarruf anlamına geldiğini söyledi.

Sigortacılığın da tasarruf oranlarının artması açısından gelecek dönemde çok önemli olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Sigortacılık sektörü ile ilgili çok enteresan bazı hazırlıklarımız var. Bunların sonucunda da biz OVP'de 2012'de tasarruf oranımızın yüzde 14,3 olması, 2013'te yüzde 15, 2015'te yüzde 16,7 olmasını bekliyoruz'' ifadesini kullandı.

Söz konusu rakamların gelişmekte olan ülkelerin ortalaması olan yüzde 30'un çok altında bulunduğunu anlatan Babacan, oranların hızlı bir şekilde artmasının kolay olmadığını kaydetti.

FİYAT AYARLAMALARI

2013 yılında yeni zamların gündeme gelip gelmeyeceğine ve OVP için olası risklere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Babacan, 2013-2015 arası dönem için OVP'de oldukça ihtiyatlı bir çerçeve çizdiklerini belitti.

Enflasyon, ihracat rakamları gibi konularda söz konusu ihtiyatlı duruşu sergilediklerine işaret eden Babacan, ''Yüzde 7,4 yazdık enflasyona. Yeni gelen verilerle baktığımızda muhtemelen onun da biraz altında kalabilir. Büyümeye gelecek yıl yüzde 4 dedik. Bu da ihtiyatlı bir rakam. Bu sene ihracatımız 150 milyar doları geçecek ama biz 149 küsur yazdık'' dedi.

Türkiye'yi olası risklerden azami bir şekilde koruyacak bir program ortaya koyduklarını ifade eden Babacan, programı açıkladıktan hemen sonra çok olumlu tepkiler aldıklarını söyledi.

OVP döneminde büyük sapmalar beklemediklerini vurgulayan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Tabii ki eğer AB'de şu ana kadar olanlardan çok daha kötü, komple bir çöküş senaryosu meydana gelirse o bambaşka bir konu. Bizim AB ile ilgili varsayımımız şu: Avrupa'da işler 3 yıl boyunca pek toparlanamayacak. 3 yıl boyunca yerlerinde sayacaklar ama bir çöküş de olmayacak. Ama Yunanistan, İtalya, İspanya kaynaklı komple sistemin bir çöküşü söz konusu olursa program parametrelerimizi etkiler.''

Sigara ve tütün ürünleri ile ilgili ertelenmiş zamlarla ilgili de görüşlerini paylaşan Babacan, geçen yıl çıkan bir kararname gereği 1 Ocak 2013'ten geçerli olmak üzere sigaraya bir vergi ayarlaması geldiğini kaydetti.

Söz konusu zamların 2013 enflasyon görünümü bozmayacak şekilde daha önceden yapılıp yapılamayacağına ilişkin Babacan, bu unsurları dikkate aldıklarını dile getirdi.

Bu vergi ve fiyat ayarlamaları konusunda bir yandan bütçe dengelerini diğer yandan enflasyonu gözettiklerini belirten Babacan, ''Dolayısıyla hangi ayarlamaları hangi yılın hangi ayında yapalım ki hem bütçe hedeflerimize ulaşalım hem de bunun enflasyon üzerindeki etkileri minimum olsun. Bunları hep çalıştık. Niye sigara şimdi değil de sonra ya da niye benzin gelecek sene değil de bu sene? Bunların hepsinin detaylı analizi yapıldı. Hepsinin bir sebebi var. Bu sene atacağımız başka bir adım yok. Gelecek sene farklı konularda küçük küçük birkaç adım daha olabilir'' dedi.
Oransal vergi ile maktu vergi arasında bir denge kurulabileceğini bildiren Babacan, bunun dışında söz konusu adımların ne olabileceğinin günü geldiğinde kararnamelerle açıklanacağını belirtti.

''YÜZDE 35'LİK DİLİME GİRMESİ GEREKENLERDE CİDDİ VERGİ KAÇAĞI OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ''

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan vergi dilimlerine ilişkin, ''Yüzde 35'lik dilime girmesi gerekenlerde ciddi vergi kaçağı olduğunu görüyoruz'' dedi.

Babacan, CNBC-e'de katıldığı programda soruları yanıtladı. Vergi ayarlamalarında yeni bir adım olup olmayacağı konusundaki bir soru üzerine Babacan, lüks tüketimle ilgili, çok kazanıp, çok harcayan kesimle ilgili tüketim vergilerinde ayarlamalar yaptıklarını hatırlattı.

Gelir vergisi skalasında en yüksek dilimin yüzde 35 olduğunu ifade eden Babacan ''Maaş alanlarımızın tam rakamlar önümde değil ama kabaca yarısı asgari ücret kazanıyormuş gibi görünüyor kağıt üzerinde, Halbuki biz biliyoruz ki TÜİK'in yaptığı gelir anketlerinden bu böyle değil. TÜİK'in fiilen ailelerle evde yaptığı anketteki tablolarla insanların beyan ettiği ve bordroda görünen gelir arasında büyük farklılık var. Hele hele yüzde 35'lik dilime girmesi gerekenlerde ciddi vergi kaçağı olduğunu görüyoruz'' diye konuştu.

Babacan, serbest meslek diye tabir edilen, kendi hesabına çalışanlar gruplara ayrıldığında, bu grupların çoğunun asgari ücretin altında gelir beyan ettiğini belirterek, bundan sonra denetimlerin artacağını, kişinin yaptığı işle ve yaşam tarzıyla orantılı bir gelir beyanının olup olmadığının araştırılacağını söyledi.

''SEÇİMDE ÖNEMLİ OLAN İSTİKRAR''

Ali Babacan, ''3 yıl arka arkaya 3 seçim olmasının ekonomiye yansıması nasıl olur. Seçim ruh halinin ekonomiyi olumsuz etkilemesi için ilave bir tedbir planlıyor musunuz'' sorusunu da şöyle yanıtladı:

''2003-2011 dönemine bakacak olursanız, 8 yıllık dönemde 2 tane genel seçim, 2 tane yerel seçim, çok sayıda referandum geçirdik. O dönemlerde ne yapıp yapmadığımız da test edildi. Seçim geliyor diye seçime özel bir ekonomi politikası bugüne kadar uygulamadık. Orta Vadeli programda da seçim yıllarımızda ne yapıp yapmayacağımızı ortaya koyduk. Bizim seçim döneminde en çok dikkat etmemiz gereken konu istikrarı korumaktır. Yani sağa sola fazla para harcayıp da, orada belli kesimlerin oyunu almaya çalışmaktansa genel istikrarı koruyup, makro ekonomik istikrarın sağlam olduğu bir tablo ile seçimlere girmek bizim için asıl önceliktir. Bugüne keder de bunu yaptık. Mali disiplinin özünden asla ayrılmadık.

Türkiye'nin bugüne kadar kazandığı bu kredibilite, bu itibar bu güven, bu istikrar ortamına zarar verici bir şeyi asla yapmayız. Bu kendi kendimizi vurmak olur. Sayın Başbakanımız bunu seçim meydanlarında defalarca söyledi. 'Asla seçim ekonomisi yok, asla popülizm olmayacak, asla bütçe disiplininden, mali disiplinden taviz vermeyeceğiz' diye defalarca söyledi. Bunu da yapıyoruz. Düşünün son 3 yıl kriz dönemi değil mi? Biz 2009'da yerel seçim gördük. 2010'da Anaya referandumu, bu çok önemlidir, tarihi bir referandumdur. 2011'de genel seçim yaşadık. Geçtiğimiz 3 yılda Türkiye'nin kamu borcu milli gelire oranla 10 puan düştü. 2009'un sonunda yüzde 46 idi bizim kamu borcumuzun milli gelire oranı, bu sene yüzde 36 ile bitireceğiz.''

''NOT DÜŞÜRMEDE HIZLILAR, AMA NOT ARTIRMADA KORKAK VE ÜRKEK''

Babacan, kredi derecelendirme kuruluşlarından not artışı bekleyip beklemediklerinin sorulması üzerine de, krizden sonra kredi derecelendirme kuruluşlarının not artırma konusunda biraz daha muhafazakar tutuma girdiklerini söyledi.

Bu kuruluşların çok hata yaptıklarını ifade eden Babacan, ''Not düşürmede daha hızlılar, ama not artırmada korkak ve ürkek davranıyorlar'' dedi.

Babacan, kendileri için yatırımcıların Türkiye'ye verdiği notun daha önemli olduğunu belirterek, ''Yatırımcıların gözünde Türkiye artık güveni kazanmış, yatırım yapılabilir bir ülkedir. Önemli olan budur. Bizim bütün risk göstergelerimiz de buna işaret ediyor. Yatırımcılar çoktan Türkiye'ye notunu vermiş, fiilen de parasını koymuş'' diye konuştu.

''2013'ÜN BAŞINDA BORÇLANMA TAVANINA ÇARPIYOR AMERİKAN HAZİNESİ''

Ali Babacan, ''Seçimler sonrasında Amerikan ekonomisi için 2013 beklentileriniz nedir'' sorusunu da yanıtladı.

Amerikan ekonomisi için yaptıkları bütün uyarıların IMF'in son dünya ekonomik görünüm raporunda yer aldığını ifade eden Babacan, ABD'de seçim sebebiyle hiçbir şey yapılmadığını, 2013 ile ilgili nasıl bir ekonomik program uygulanacağı konusunda hiç bir çalışmanın olmadığını kaydetti.

Babacan şöyle konuştu:

''Bu yılın sonunda Bush yönetimi döneminde süreli olarak alınan bazı kararların süreleri doluyor. Bu kararların süresinin dolmasının bütçenin üzerindeki etkisi yaklaşık yüzde 5. Yani Amerika'da hiç dokunmasalar, hiç bir karar almasalar milli gelirin yüzde 5'i kadar bütçe dengesinde değişim olacak. Seçimler 6 Kasım'da... 6 Kasım ile 31 Aralık arasındaki dönemde kongre yönetiminin oturup hızlı bir şekilde bunun müzakeresini yapıp 2013 ile ilgili hedefler tespit etmesi gerek. 2013'ün başında borçlanma tavanına çarpıyor Amerikan Hazinesi.
Geçen yıl yaşadığımız sendrom yine Ocak ayında geliyor. Borçlanma tavanına çarpınca ne yapacaklar, o borçları nasıl ödeyecekler, ne kadar geciktirecekler? Bunların hepsi çok ciddi soru işaretleri. Bizim beklediğimiz bu yılın sonu itibariyle 2013, 2014, 2015 üç yıllık bir Orta Vadeli Program. Biz Amerika'dan bunu bekliyoruz. Dünyanın en büyük ekonomisi, gelecek sene ne yapacağını ortaya koymamış olmaları dünya ekonomisi için ciddi bir belirsizlik. Amerikan şirketlerinin elinde şu an 3 trilyon dolar nakit var. Yatırım yapmıyorlar. Çünkü şirketler önlerini göremiyor.''

ÖZELLEŞTİRME HEDEFLERİ

Özelleştirme ile ilgili bir soru üzerine de Babacan, Vakıfbank'ın özelleştirilmesi konusunun hassas bir konu olduğunu, Halkbank'ın ikincil halka arzı tamamlanmadan, Vakıfbank'ın ikincil halka arzını düşünmediklerini söyledi.

Babacan, elektrik dağıtım işinin özelleşmesinin çok önemli olduğunu vurgulayarak, bu konuda fiili uygulamada çok geride kalındığını, dağıtımın ve üretimin özelleşmesine hızla devam edilmesi gerektiğini belirtti.

Ali Babacan, ''Türkiye'nin 2014 itibariyle IMF'de icra direktörü olacağı ve burada Türkiye'yi kimin temsil edeceği'' konusunda bir soru üzerine de, IMF'nin yapısını bilen, global ekonomiyi okuyabilen, orada Türkiye'yi her açıdan temsil edilebilecek birinin olması gerektiğini söyledi.

Ali Babacan, ''3 döneminiz doluyor. Özel sektöre döneceğinizi söylediniz ama, sayın Başbakan sizi Uluslararası bir kuruluşta görebileceğimiz mesajını verdi. Böyle bir görev için size iletilen bir teklif var mı'' sorusuna ilişkin, gündemlerinde böyle bir şey olmadığını söyledi.

Çok ileride Türkiye'ye hizmet etmelerine vesile olacak başka bir tablo ortaya çıkarsa onu da değerlendirebileceğini ifade eden Babacan, şu an için programının özel sektöre dönmek olduğunu ifade etti.